Yaşar Güvenir

Hayâtı

Ankara Radyosu sanatçılarından Kanuni Osman Güvenir, daha önce doğan beş oğlan çocuğu vefat ettiği için, yeni doğan oğlunun adını, “Mesut yaşar inşallah” düşüncesiyle, Mesut Yaşar koyar.

Evdeki tüm aile fertleri, musikiye aşina ve bütün aile bir enstrüman çalmaktadır. Yaşar Güvenir, henüz üç yaşındayken babasının kanununu kurcalamaya başlar. Babasının ekmek teknesi olan kanunun tellerine zarar verdiği için, babasından ilk fırçasını bu yüzden yiyecektir.

“Babam Osman Güvenir Ankara Radyosunda senelerden beri kanun çalar. Beş yaşındaydım. Hiç unutmam, babam ev de talebelerine kanun dersi verirdi. Ben bu derslerin kapı arkası dinleyicisi idim. Babam evde bulunmadığı zamanlar, gizlice onun kanununun tellerini dile getirmekten çok memnun olurdum.

Bir gün, babam beni gizlice dinlemeye başlamış ve hayret etmiş. Mektebe devam ederken kanun hevesi, derslerimi baltalar diye, babam bir hayli beni azarladı.

Sekiz yaşından sonra kanun çalmaya başladım. O zaman ve ondan sonra, aile toplantılarında kanun çalarken ve alaturka şarkı söylerken, müzisyen dostlarımız sesimin güzel olduğunu söylerlerdi. Daha sonraları bazı hadiseler dolayısıyla ve arkadaşlarımın da tesiriyle alafranga müziğe başladım. Ama şunu da söyleyeyim ki ben müziği alafranga ve alaturka diye hiçbir zaman ayırmam.

Güzel alaturka şarkı okuduğumu da söylerler. Halen caz müziğine ne kadar bağlı isem, alaturkanın da zevkle dinleyicileri arasındayım. Bence müzik, insanı istediği aleme ulaştıran bambaşka bir şeydir.”

Kanun çalmak haricinde yeteneğini ilerletip piyano çalmayı da öğrenir. Daha sonra akordeon dersleri alan Yaşar Güvenir, lise çağına geldiğinde Ankara Amerikan Klübü’nde profesyonel olarak çalmaya başlar. Liseyi bitirdikten sonra bir yandan Ankara’ da Üniversiteye başlar.

Yaşar Güvenir eserleri

“Yanılmıyorsam 1950 yada 1951 sonbaharı idi. Ankara Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesinin Edebiyat kısmına başlayacağım… Ankara’da balo ve çaylarda gayri muayyen orkestralarla çalışıyorum. Üç dört lisanla şarkı söylüyorum. Fakat bunların içinden bir tervih yapmak lazım gelirse, İngilizce ve Türkçe olan eseleri okumak daha çok hoşuma gidiyor.

Biraz akerdeon ve piyano çalarım. Bir sene kadar evvel Ankara Radyosu’da Şevket Yüceses orkestrasıyla sekiz, dokuz ay kadar söyledim. Solistlik de ne solistlik!

Telaffuzu ezberlenmiş birkaç İngilizce şarkı ve İspanyolca şarkı ve Türkçe tangolar. Ama o yıllarda yayın gücü nedeniyle Türkiye’de ancak Ankara Radyosunun sesi duyulabiliyor. İstanbul Radyosu ise ancak Trakya ve Kocaeli çevresinde dinlenebiliyor. Ama o zamanlar yayınlar canlı. Yani stüdyonun kapısı kapanıp, kırmızı ışık yandı mı, yüzbinlerle karşı karşıyasınız.

Bu sebeple beğenilen bir ses çabuk dikkat çekiyor. Her zaman hayranı olduğumuz Celal İnce ağabeyimiz İzmir’de askerliğini yapmakta olduğundan Ankara Radyosundaki programları sona ermiş, yerini ben doldurmaya çalışıyorum.

Sonsuz bir heyacanla İstanbul’a gelişimi hiç unutmam. Fakültenin sömestrisinden istifade ederek İstanbul’a geldim. Ahmet Üstün‘ün yardımıyla radyoda yarımşar saatlik iki konser verdim.

Bu neşriyatların muvaffakiyetli olması için canı gönülden yardımlarını esirgemeyen Fehmi Ege ile Necdet Koyutürk’e teşekkürü borç bilirim. Radyodaki neşriyatımdan bir gün sonra, “Sahibibinin Sesi “plak şirketi ile iki plaklık mukavele yaptık. Sahibinin Sesi şirketinin o zamanki İstiklal Caddesinde Tünel’e yakın bürosunun merdivenlerini tırmanırken neler hissettiğimi anlatamam…

Ankara Radyosunun Türkçe tangolara yer vermemesi beni şimdi her on beş günde bir İstanbul Radyosuna gönderecek. Bu beni fazlasıyla üzen bir cihet. İnşallah yakında, çok sevdiğim Ankara Radyosu mikrofonuna kavuşurum. Hiç olmazsa on günde bir, en çok yirmi dakikalık bir seansla arkadaşlarımla çalıp okursam çok sevineceğim”

Yaşar Güvenir besteleri

Celal İnce artık radyodan çekilmiştir ve Ankara’da onun boşluğunu artık Yaşar Güvenir doldurmaya devam edecektir. Bir yandan bir süre Ankara’nın en haraketli eğlence yerlerinden biri olan, İntim Lokalde çalışmaya devam eder.

“İlk defa sahneye; caz şarkıları söylemek için 1947 yılında Siyasal Bilgiler Fakültesi sahnesinde çıktım. Bu da bir baloda süprizle oldu. O andaki heyacanımı tabi siz takdir edersiniz.

Bir ara beste yapmakla da uğraştım fakat, bu uğraşma çok kısa ve verimsiz oldu. Yalnız birkaç tango ile Muammer Tümer ismindeki bir arkadaşın yazdığı “Memiş” ismindeki bir operetin bestelerini yaptım. Operet, Çiçek bahçesinde ve Anadolu’nun muhtelif yerlerinde temsil edildi.”

İlk besteleri, kendi tevazu göstermesine rağmen, oldukça güzel eserler olduğunu görüyoruz. ‘Daha dün yanımdaydın, bilmem şimdi neredesin?’ isimli eserini, 1951 yılında bestelemiştir. “Her şey bitti” isimli bestesini, Fehmi Ege aranje eder ve ilk olarak İstanbul Radyosunda canlı okur. Kendi bestesi olan “Son Gece” isimli bir tangosunun sözleri ise şöyledir:

O güzel gözlerinin yaşlarla dolduğu akşam
Dudaklarında itiraf, yanıp tutuştuğu o zalim akşam
Aşkımızın bu son gecesi
Dudaklarımdaki son hecesi

Elvedâ sevgilim, elvedâ dedim
Gözlerimdeki yaşlar hiç dinmedi
Elvedâ sevgili sana
Elvedâ bu aşka vedâ
Unutmak İstiyorum…

Bunu 1954 yılında bestelediği “Kimbilir” ve 1956 yılında bestelediği “My Crazy Baby” takip eder. Bu şarkıyı 1959 yılında plağa okuyan Mina’yı dünyâca tanınan bir şarkıcıya dönüştürür. Yaşar Güvenir, bu şarkısını Avusturyalı bir diplamatın kızına gönlünü kaptıran, ama kavuşamayan yakın bir arkadaşının duyduğu hasretten ilham olarak bestelemiştir.

Ankara’da müzikseverlerin kalbini fetheden “Happy Boys” adlı İtalyan Orkestra başkentten ayrılırken hatıra olarak “My Crazy Baby”i de beraberinde götürmüştü. Ancak, grup şarkıyı İtalyan şantöz Mina’ya tanıtır.

Yaşar Güvenir, Mina’nın bu şarkıyı okuduğunu ve plak yaptığını duyduğunda çok şaşırır. Çünkü bu şarkıyı Dalida ve Darıo Monero okusun diye Fransız editör Rose Marbout ile anlaşmıştır. Hatta, “Reviens quant méme” ismini taşıyacak olan şarkı için, bin dolar almıştır. Fransa yerine İtalya’da sözleri değişmiş bestesinin duyulması, hem editörü hem de Yaşar Güvenir’i kızdırır. Bir dava Ankara’da Bir dava Fransa’da açılır.

mina

Ankara’daki davada, hakimin arzusuyla İlham Gençer ve Orhan Sezener gibi müzisyenlerin bilirkişiliğinde şarkıyı okur. Kanaate göre şarkı Yaşar Güvenir’e aittir. Ankara’daki mahkemeden Fransa’ya giden evraklar neticesinde, Avrupa’da açılan davayı şirket kaybeder. Plağı basan şirket editöre yirmi bin dolar (ikiyüzbin lira) tazminat ödeyecektir.

Plağın üzerine Yaşar Güvenir’in ismi yazılıp “My Crazy Baby” adıyla tekrar basılan plak, üç yüz bin adet satılacaktır. Plak çok satılıp kendisi de Avrupa’da ismi duyulunca, bir davette yabancı erkan içinde İsmet İnönü, Yaşar Güvenir’i tebrik edecek ve şarkının mahkemelik olan hikayesi dahil, tüm bestelenme sürecinin hikayesini kendisinden dinleyecektir.

Radyo dergilerinden;kendisine hayranlarından sürekli mektuplar gelen Yaşar Güvenir’in 1.80 boyunda, 70 kilo ağırlığında, kumral, dalgalı saçlı, kahverengi gözleriyle genç kızlarında sevgilisi olduğunu öğreniyoruz. Ayrıca futbola meraklıdır ve Kadıköylü olduğundan, Fenerbahçe taraftarıdır. Romantik bir insandır. Duygusal şarkıları olduğundan Elvis Presley dinlerken, Beatles gurubunu sevmemiştir.

Aynı zamanda çapkın mizaçlı bir sanatkardır. “Herkesin aksine, beğenmediğim çok tarafım vardır. Bilhassa gözlerimin zayıf görüşünden çok şikayetçiyim. Bana çok faydası olacağını bildiğim halde, katiyen gözlük takmak taraftarı değilim.”

Bu yıllarda, âşık olduğu bir hanımla evlenmiş ve evliliğinden iki de çocuğu olmuştur. Aynı yıllarda yine değişik lokallerde çalmaya devam etmektedir. Daha sonra Ankara’da “Klüp Yaşar” adında bir lokal açar. Ankara Kızılay da İzmir Caddesi üzerinde olan mekanı hem işletir, hem de sahneye çıkar. 1967 – 1968 kışına gelindiğinde, lokalin işleri bozulur ve iş yerini kapatmak zorunda kalır.

Âşık olarak evlendiği eşiyle, bazı nedenlerden bir süre dargınlık yaşamış ve ayrı kalmıştır. Sanatçı bu ruh haliyle, bir süre kendini beste yapmaya verir. İşte böyle bir atmosferde bir şarkı besteler ve bu şarkının sözleriyle, 1967 yılında haftalık bir gazetenin açtığı “Altın Güfte” yarışmasına katılır. Yarışmaya katılan 1.500 parça arasından, 7’den 70’e herkesin seveceği ve klasik haline gelecek, Yaşar Güvenir’in “Sensiz saadet neymiş tatmadım bilemem ki” güftesi 1.seçilmiştir.

Bu yarışma ile bunalımlı günlerden çıkan ve bir dönüm noktası yaşayan Yaşar Güvenir’e, bir süpriz de yarışma ödülüdür. Güfteyi Zeki Müren besteleyecek ve on bin lira değerinde altın heykelcikle ödüllendirilecektir.

Güvenir, Zeki Müren’in şarkıyı plak yapmasını beklerken, Müren’de geçen zaman zarfında Güvenir’in güfteyi bestelediğini sanmış, darılmış ve ödülü de kendisine vermemiştir. Oysa ki, şiir ne bestelenmiş ne de başka yerde yayınlanmıştır. Daha sonra Zeki Müren, şarkıyı Türk Müziği türünde bestelemiştir.

“Altın Güfte” kazanan şarkıya, çok geçmeden plak teklifleri yağar. Yaşar Güvenir Gönül Yazar‘ı daha önceden tanımaktadır. Yazar, 1954 yılında Necdet Yazar’dan boşandıktan sonra, Mualla Mukadder‘in evinde misafir kalmaktadır. Bu sıralarda Atlas sineması Zeki Müren’i ilk defa sahnede lanse edecektir.

Bu organizasyonda; Mualla Mukadder, İbrâhim Solmaz ve Yaşar Güvenir de olacaktır. İşte bu münasebetle, Ankara’da sıhhıyede oturan Mualla Mukadder’in evinde, o zamanki eşi Burhan Atakan’ın iştirakiyle, sanatçı dostlarıyla buluştuğunda, Gönül Yazar’la karşılaşmıştır.

Bir sohbette Erol Simavi, şarkıyı plak yapmak isteyenlerin arasında, Gönül Yazar’ın da olduğunu ve Gönül Yazar’ı tercih etmesini söyler. Arya Plak sahibi Kenan Sezik ile anlaşılır ve şarkı ilk defa Gönül Yazar’ın plağında yer alır. Gönül Yazar da “Sensiz Saadet Neymiş”in kaydı sırasında, özel hayâtında sorunlarının olduğu, duygusal bir dönem geçirmektedir.

Plak kaydının yapılacağı gün, hiç adeti olmadığı halde, güpe – gündüz iki duble viski içerek kayda girmiştir. Buna rağmen, şarkıyı sonuna kadar sorunsuz bir şekilde okur. Şarkının son kısmındaki “gel desem gelemem ki” bölümüne gelindiğinde ise, mikrofon başında Yaşar Güvenir’le göz göze gelirler.

İşte o an, hem Gönül Yazar’ın, hem de Yaşar Güvenir’in gözlerinden yaşlar boşalır. Nitekim çok hissederek yazılan, bestelenen, söylenen “Gel desen gelemem ki” plağı, rekor denecek düzeyde satış yapıp, 100.000 adedi aşar.

Güvenir, 3 mart 1972 Cuma gecesi, 25. sanat hayâtı nedeniyle bir gece düzenlemişti. Mutlaka geceye geleceğini söyleyen birçok sanatçı dostlarının vefasızlığı nedeniyle çok kırılmıştır. Bir süre sonra, genç yaştaki kızının vefatı nedeniyle derin üzüntü duyarak, “Çaresizim” adlı şarkısını besteler. Bu besteyi Ahmet Özhan 45 lik plağa okuduğunda şarkı çok beğenilecektir.

Döneminde yıllarca sahnelerde yer alan, sevgi ve ilgi ile dinlenen sanatçının, kayıt altına alınmış oldukça az çalışması vardır. Bir adet taş plak, bir adet 33 devir ve 3 adet 45 devir plaktan ibarettir.

Bunun sebebi olarak, 1940’lı yıllarda yapılan 10 adet plak anlaşmasına rağmen, plak ham maddesi sıkıntısı mazeret gösterilmiştir. Şüphesiz kayıt altına alınmış olup, fakat albümleştirilmemiş nice kayıtları, vefasız ellerde yok olmuştur. Nice sanatçının ses kayıtları gibi…

Yaşar Güvenir şarkıları

Kendisi iki filmde de rol almıştır. İlki 1952 yılında yayınlanan “Bergama Sevdâları” filminde oyunculuk ve 1971 yılında yayınlanan “Küçük Sevgilim” adlı filmde şarkıcı rolündedir.

Bir dönemini T.R.T.’nin “Radyo Çocuk Kulübü” programında geçirir. Celal İnce hayranı olmasından okuyuşları, Celal İnce´ye benzetilir. Ancak Yaşar Güvenir’in sesi kendine özgüdür.

Dönemimin birçok güzel şarkısını, kendine has biçimde yorumlamıştır. Mesela orijinal ismi “Le mouettes de mykono” adlı parçayı, yani bizim bildiğimiz ve sözlerini Fecri Ebcioğlu’nun yazdığı Deniz ve Mehtap’ı yorumlamıştır. Dario Moreno ve Tanju Okan’dan da severek dinlediğimiz bu parçayı, Güvenir kendi tarzı ve yumuşak sesi ile tekrar dinleyebileceğimiz bir anı niteliğindedir.

Sanatçı’nın şarkılarını dinlediğimizde, biraz kulağı keskin olanlar hemen fark edecektir, birçok parçada Vasfi Uçaroğlu Orkestrası’nin melodik altyapısı ile karşılaşılmaktadır. Değerli Kemancı ve bestekâr Fehmi Ege’nin birçok eserini yorumlamıştır. Özellikle “Yıllarca Sabrettim”, “Sensiz Saadet” gibi eserler çok tutulmuştur. Fakat Güvenir’in hemen hemen tüm çalışmaları, o güzel Orkestral melodiler ile oldukça naiftir.

“Sensiz Saadet Neymiş”, “Ayrılık Belki Ölümden Beter”, “Ağla Gitar”, “Ben Ağlarken Gülümserim”, “Yalnızım Ben”, “Çaresiz” i ve daha nicesi bütün bu şarkılar bir çok sanatçı tarafından plaklara okunmuştur. Bu kayıtlar dinlendikçe onun hatırası ile yaşamaya devam edecektir.

1987 yılında kalp kapakçığı ameliyatı olduktan sonra, sol tarafına felç iner. Sol kolunu kullanamaz olduğundan dolayı, 42 yıllık sahne hayâtına bir jübile gecesiyle vedâ etse de, beste yapmaya devam edecektir.

Yaşar Güvenir, 10 Ocak 1998 yılında İstanbul’da ebediyete intikâl eder. 13 Ocak günü Teşvikiye Camiinde kılınan cenaze namazı sonrası Feriköy Mezarlığında toprağa verilir.
Kaynak: emirertas.blogspot.com.tr

Bir yanıt yazın