1780 – 1782 yılları arasında Beşiktaş’ta dünyâya geldiği düşünülen Kemânî Rızâ Efendi, bu nedenle Beşiktaşlı sıfatı ile de uzun yıllar anılmıştır.
Bestekâr, üç padişah dönemi yaşamasına rağmen, asıl ününü Sultan II. Mahmud döneminde kazandı.
Bu dönemde önemli şahsiyetler arasında keman muallimliği yaptı. Enderun’da görev yaparken, Dede Efendi, Dellalzade, Şakir Ağa, Numan Ağa ve Zeki Mehmet Ağa‘yla birlikte fasıllara katıldı.
Kemanî Rıza Efendi, Harem-i Hümayun fasıl takımında bir birinden güzel saraylı hanımlara ders verirken, öğrencilerinden birinin aşkına mazhar olmuş ve bu aşka kayıtsız kalmayıp, her fırsatta Paşa kızı ile aşklarını yaşamıştır.
Vefasız sevgilisi daha sonra kendisine kendi gibi bir saraylı bulur. Eski sevgilisinin sarayda yapılacak düğününe, Kemanî Rıza Efendinin katılması emredilir. O yıkıldığı gece, eline aldığı kemanıyla, o akşam güftesini ve bestesini yaptığı hüzzam şarkıyı çalar;
Meyledüp ağyârı aldın yânına
Bî vefa hercâi yazık şânına
Âşıkın kıymak mı kasdin cânına
Bîvefa hercâi yazık şânına
Kemânî Rızâ Efendi, kırka yakın duygu yüklü şarkılar bestelemiştir. Fakat yapmış olduğu 3 saz eseri onu ölümsüzleştirmiştir. Batı müziğinin etkisinde kalarak tahir buselik, peşrev ve saz semaisi ile nihavend peşrevini bestelemiştir. Sultan III. Selim‘in padişahlık döneminde Enderun’a alınan bestekâr, uzun bir ömür sürerek, 1852 yılında ölmüş ve Beşiktaş’taki Yahya Efendi Mezarlığı’nda toprağa verilmiştir.