Hayâtı
Müziğimize unutulmaz eserler kazandıran Ârif Sâmi Toker, ortaokulu İstanbul’da okudu. Sesinin güzelliği o sıralarda dikkati çekti.
Dönemin bestecilerinden; Sâdettin Kaynak, Emin Ongan, Muhlis Sabahattin Bey ve Lemî Atlı‘yı tanıdı.
16 yaşındayken, Dr. Suphi Ezgi ve Hüseyin Sadettin Arel döneminde, Konservatuvar Türk Musıkisi İcra Heyetine alındı.
Ârif Sâmi Toker, birçok “ilk” lere imzasını atmıştır. Halkevlerinde ilk Türk müziği kurslarını açmış olması bunlardan biridir.
Ticaret Lisesi yerine Konservatuvarı tercih ettiği için öğrenimi yarım kaldı ve askerliğini er olarak yaptı. Fakat bando kısmına geçtiği için, burada Batı müziği enstrümanlarını tanıma fırsatı buldu.
Yoksul bir aileden gelen bestecimiz, Ankara, İstanbul ve İzmir Radyolarında çalışırken, gerek maddî gerekse idarî sorunlar nedeniyle sık sık Anadolu turnelerine çıkmak zorunda kalmıştır. Yüzlerle ifade edilebilecek bu turneler konusunda da bir rekora sahiptir.
Toker’in 500 dolayında bestesi, ayrıca birçok yayını vardır. Ârif Sâmi Toker, son yıllarını geçirdiği Balıklı Rum Hastanesinde, 27 Nisan 1997 tarihinde hayâta vedâ etti.
Aşağıdaki bilgileri benimle paylaşan, sayın Ferda Kazancıbaşı‘na teşekkürlerimi ve saygılarımı sunuyorum. Sâlih Bora
Ârif Sâmi Toker, Ferda Kazancıbaşı’nın evinin bahçesinde. Solda Ferda Kazancıbaşı, sağda Ârif Sâmi Toker – 26 Mayıs 1991 – Küçüksu
Sayın Ferda Kazancıbaşı anlatıyor
1952 yılı
Zaman projektörünü geriye doğru çevirip baktığımızda, Anadoluhisarı İdman Yurdu Spor Kulübü her yıl geleneksel hale geldiği üzere küçüksu’da toplu sünnet düğünleri organize ederdi. Hasırlarla geniş bir alan kapatılır ve kapı girişine tahsilat masası konurdu.
1952 yılında gene böyle bir sünnet düğünlerinden birinde, arkadaşlarımla birlikte biletlerimizi kestirip içeri girdik. Ön taraflara doğru muntazam dizili tahta sandalyelerde yerimizi aldık. Sahnenin kulis kısmı, sırasını bekleyen ses sanatkarları ile doluydu.
Gecenin geç saatlerine kadar sahneden biri iniyor, diğeri çıkıyordu. Gecenin ilerleyen saatlerine doğru, Ârif Sâmi Toker adı ile tanıtılan genç bir sanatçı sahneye geldi. Üzerinde lacivert renkte takım elbise ve oldukça sert kolalı yakasında, papyon kravat vardı. Söylediği şarkılarla halk üzerinde etkinlik yaratmış ve beğeni kazanmıştı.
1957 yılı
Merkez Bankası’nın Bankalar yokuşundaki binasının asansör görevlisi bir gencin sesinin güzelliği, aynı bankada memur olan Üsküdarlı Sarı Ahmet beyin dikkatini çeker. Asansörcü gence, “Evladım, seni usul dersleri alman için Emin Ongan beyle tanıştırayım. Sesini bir kontrol ettirelim.” der.
Emin Ongan bey Merkez Bankası’na gelir. Arşiv dairesine inilir. Emin Ongan bey “Evladım, falanca parçayı biliyor musun?” diye sorar. Asansörcü genç “Biliyorum efendim.” diye cevap verir. Emin Ongan: “Peki öyleyse bu parçayı geçiver” der. Genç ise “Ben utanırım efendim. İzin verin dolapların arkasına gideyim.” der.
Emin ongan ise “Peki evladım, dolapların arkasına git de oku.” der. Genç, dolapların arkasından istenilen besteyi okur. Bu kez Emin Ongan “Falanca besteyi biliyor musun?” diye sorar. Genç “Biliyorum efendim.” diye cevap verir. Emin Ongan “Bu besteyi de geçer misin?” der ve genç istenilen tüm besteleri geçtiğinde Emin Ongan, Üsküdarlı Sarı Ahmet beye gencin yeteneğini beğendiğini ve kendisine ders vermeyi kabul ettiğini söyler.
Dersler ilerler, gençte kısa zamanda önemli gelişmeler olur, bankadan ayrılır ve piyasaya atılır. Ses ustası ve birbirinden güzel, değerli besteleri insanlığa armağan edecek bu genç, unutulmaz isim Ârif Sâmi Toker’di.
1989 yılı
1989 yılı içinde kapalıçarşı’da antik eşya dükkanı olan arkadaşları aracılığı ile Ârif Sâmi Toker’in izini buldum. Kendisi ile tanışarak, 5 Temmuz 1989 Çarşamba günü düzenleyeceğim “Göksu gecesi” programına kendisini sanatkar olarak davet ettim.
Davetimi severek kabul etti ve o gece programda ud ile; Erişti nev bahar eyyamı açıldı güli gülşen, Gidelim göksuya bir alemi ab eyleyelim, Küçüksuda gördüm seni, Gam çekme güzel ne olsa baharın sonu yazdır ve Çek küreği güzelim uzanalım göksuya isimli beş şarkıyı okuyarak gönülleri fethetti.
Göksu gecesi, program akışı içindeki diğer etkinlikler devam ederken, T.R.T. İstanbul Radyosu sunucuları ikimizi ayrı bir odaya rica ederek düzenlediğim Göksu gecesi hakkında canlı yayın içinde benimle söyleşide bulundular.
Daha sonra Ârif Sâmi Toker’e hitaben en beğendiği bestesinin hangisi olduğunu sordular. Ârif Sâmi Toker, “Gam çekme güzel, ne olsa baharın sonu yazdır” olduğunu söyledi.
Bunun üzerine T.R.T. sunucuları “Çek küreği güzelim uzanalım göksuya” bestesinin halk tarafından daha çok tutulduğunu, bunun sebebinin ne olabileceğini sordular. Ârif Sâmi Toker “Çek küreği güzelim, uzanalım göksuya bestesi; nim sofyan usulünde, mahur makâmında olup, marş ritmindedir. Okunması kolay ve coşkucudur. Bu sebeple halk bu besteyi daha çok tutmaktadır.” cevabını verdi.
1991 yılı
26 Mayıs 1991 Pazar günü sohbetimiz sırasında kendisine “Çek küreği güzelim, uzanalım göksuya” isimli bestesinin ilhamını merak ettiğimi söyledim. Aldığım cevap: “1952 yılında Küçüksu’da düzenlenmiş olan bir sünnet düğünü programına sanatçı olarak davet edilmiştim. Sahnenin arkasındaki kuliste sıramı bekliyordum. Birden bir ilham geldi. Hemen kağıt kalem çıkarıp, Çek küreği güzelim uzanalım göksuya isimli şarkının güfte ve bestesini yazdım.
Daha sonraları üzerinde çalışmalar yaparak bugünkü şekline getirdim. Beste nim sofyan usulü marş ritminde ve mahur makâmındadır. 1953 yılında ise ilk defa plağa okudum. Anadoluhisarı Turizm Kalkınma Derneğinin benim bu bestemi semt marşı olarak kabul edip karar defterine geçirmiş olması, beni çok duygulandırdı. Bende bu değerli bestemi kendi el yazım ile notalayıp fotoğrafımla birlikte imzalayarak değerli şahsınıza takdim ediyorum.”