Ses ve saz sanatçısı Fâtih Erkoç, 7 Nisan 1953 tarihinde İstanbul’un Fâtih semtinde dünyâya gelmiştir.
Müzisyen bir aileye mensup olan Fâtih Erkoç’un müziğe olan ilgisi, özellikle ud sanatçısı olan babası Hasan Erkoç’tan gelmiştir. Henüz üç yaşındayken, babasının hediye ettiği keman ve yine sanatçı dayısı Hafiz Sami’nin aldığı mızıka, çaldığı ilk enstrümanlar olmuştur.
Türk sanat müziğine tutkun olan ailenin, o zamanların taş plaklarından oluşan geniş bir müzik arşivi bulunuyormuş.
Bu kaynaktan iyi bir şekilde yararlanmayı bilen Fâtih Erkoç, özellikle enstrümantal müzik yeteneğini geliştirmeye çalışmıştır.
İlköğreniminin ardından, tutkularının peşinden gitmeye karar vererek, İstanbul Belediye Konservatuarı’nın Batı Müziği bölümünde müzik eğitimine başlamış ve ortaokul öğrenimine burada devam etmiştir.
Konservatuardaki ilk zamanlarında klasik gitara merak salan Fâtih Erkoç’a, çok sesli müziğe yatkınlığı nedeniyle hocaları tarafından trombon ve kontrbas verilmiştir. Sonraları piyano, saksafon, trompet, ud ve flütle de tanışan sanatçı, müzik yaşamına zamanla pekçok enstrüman eşlik etmeye başlamıştır.
İlk amatör sahne performanslarını, günümüzde de halen faaliyetlerini sürdüren ve genelde caz türü müzik yapan ünlü İstanbul Gelişim Orkestrası’nın bünyesinde sergileyen Fâtih Erkoç, eğitimini yarıda bırakmak zorunda kalmıştır.
1971 yılına gelindiğinde, İstanbul Gelişim Orkestrası’yla birlikte Nihayet adlı bir albüme de imza atmış, grupla çalışmalarını sürdürdüğü bir dönemde, 4 ay boyunca da İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası bünyesinde trombon çalmıştır.
Bu çalışmanın ardından, Ankara’da vatani görevini yerine getirdiği dönemlerde, ünlü caz davulcusu Erol Pekcan’ın kendi orkestrasında çalmaya başlamış, bu orkestrayla pekçok konserde birlikte yer alan Fâtih Erkoç, aynı zamanda birçok radyo ve televizyon programında da performans sergilemiş ve özel konserlere katılmıştır.
1975 yılında, ileriki 11 yılını geçireceği Norveç’e gitmiş, sadece Norveç’le yetinmeyerek, farklı İskandinav Yarımadası ülkelerinde faaliyet gösteren birçok orkestrayla birlikte çalışmış ve konserler vermiştir.
10’un üzerinde enstrümanı profesyonel bir şekilde çalabilen sanatçı, burada çalıştığı orkestralarda da birbirinden farklı müzik aletleriyle yer almıştır.
1986 yılında yurda dönen Fâtih Erkoç, aynı yılın Temmuz ayında, sonraları geleneksel olarak her yıl yapılmaya başlanacak olan Kuşadası 1. Altın Güvercin Şarkı Yarışması’na, sözü, müziği, aranjesi kendisine ait olan ve yine kendisinin seslendirdiği “Yol Verin A Dostlar” isimli şarkısı ile katılmış ve birincilik elde etmiştir.
Şarkının kısa zamanda popüler olması nedeniyle bir albüm yapmaya karar veren sanatçı, 1987 yılında, parçayla aynı adı taşıyan ilk albümünü, Midas Müzik etiketiyle çıkarmıştır. Böylece Fâtih Erkoç adı, geniş kitlelerce tanınır hale gelmiş ve bu çalışma çok başarılı olmuştur.
1989 tarihli Altın Güvercin Şarkı Yarışması’na, yine tamamen kendi üretimi olan “Sen ve Ben” adlı parçasıyla katılmış ve bir defa daha birinciliğe layık görülmüştür.
Yine 1987 yılında, sözü ve müziği kendisine ait olan “Dünyâ Barışı İçin” adlı parçanın yanı sıra; Harun Kolçak, Rüya Ersavcı ve Arzu Ece’yle birlikte seslendirdiği, sözü ve müziği Selçuk Başar’a ait “Keloğlan” adlı parçayla, ilk defa Eurovision Türkiye elemelerine katılmıştır.
Ama bu sonuncu olmamış ve 1995 yılına kadar, Bitmesin Bu Sonbahar (1988), Bir Nostalji Bu (1989), Özledim (1990), Gülbeyaz Sokağı (1991) ve Duygular (1995) gibi çoğunlukla sözünü ve bestesini kendi yaptığı parçalarla elemelere katılmıştır. Zaman zaman da, farklı bestecilerin şarkılarıyla ve yine farklı şarkıcılarla birlikte yarışmıştır.
1980’li yılların sonlarına doğru, T.R.T. Hafif Müzik ve Caz Orkestrası bünyesinde solistlik yapmaya ve trombon çalmaya başlamış, bu orkestrayla geçirdiği altı yıl boyunca, çok sayıda caz konserinde yer almış, radyo – TV programlarında performans sergilemiş ve Amerika, İtalya, Fransa, Finlandiya ve Hollanda gibi ülkelerde düzenlenen birçok önemli caz festivaline katılmıştır.
1989 yılında ise, Malezya’da düzenlenen bir pop müzik şarkı yarışmasına; sözü, müziği ve aranjesi kendine ait olan “Korku” adlı parçayla katılarak, Türkiye’yi temsil etmiştir.
1992 yılında yeniden stüdyoya girmeye karar veren Fâtih Erkoç, “Ellerim Bomboş” adlı albümünü müzikseverlerin beğenisine sunmuş, Raks Müzik etiketini taşıyan, pop müzik altyapılarının kullanıldığı bu albüm ve özellikle kapak şarkısı, dinleyicilerden büyük beğeni toplamıştır.
Hemen ertesi yıl, yine Raks Müzik’ten “Penceremden Gökyüzüne” adlı üçüncü solo albümünü piyasaya sürmüş ve albümdeki pekçok şarkı kısa sürede dillere dolanmıştır. Stüdyo çalışmalarını aralıksız sürdüren ve verimli bir dönemin içinde bulunan Fâtih Erkoç, 1994 yılında “Sana Deliyim” adlı çalışmasıyla müzik marketlerde yerini almıştır.
İki yıl aradan sonra, 1996 yılında ise, bu defa Kardelen albümüyle müzikseverlerle buluşmuş, 1999 yılının sonlarına doğru, yapımcılığını bizzat kendisinin üstlendiği; sözü, müziği, düzenlemesiyle tamamen kendine ait şarkılardan oluşan ve kendi adını taşıyan albümüyle sevenlerine merhaba demiştir.
Aura Müzik etiketini taşıyan bu albümün ardından, daha çok sahne ve konser çalışmalarına ağırlık veren Fâtih Erkoç, T.R.T.’de “Fâtih Erkoç’la Yankılar” adlı bir müzik programı yapıp sunmaya başlamış, programa daha sonra Kanaltürk’te devam etmiştir.
Altı yıl aradan sonra yeniden stüdyoya giren sanatçı, 2005 yılının Haziran ayında ise, sözü ve müziği kendine ait 15 yeni şarkıdan oluşan, “Beklenen” adlı albümünü kendi müzik şirketi MEFA’dan çıkarmıştır.
2007 yılında Rec By Saatchi etiketini taşıyan ve Fâtih Erkoç’un en sevilen eserlerinden oluşan “Kör Randevu” isimli albümü sevenleriyle paylaşmış, daha sonra 2009 yılında caz sanatçısı Kerem Görsev ile birlikte “The Lady From İstanbul”, 2010 yılında “Seher Yeli” ve 2011 yılında da “Yanında Her Kimse” isimli albümlerini sevenleriyle paylaşmıştır.
Kaynak: fatiherkoc.com.tr