Ayten Zenger hayât hikâyesini anlatıyor: 15 Kasım 1935 tarihinde Samsun’da doğdum.
İlkokul 4. sınıfta iken okulca sinemaya gittik. O gün “İki Yetime” adlı film oynuyordu. Filmi seyrettikten sonra okulda Başöğretmenimiz Rahmi Bey kemanı ile bize filmde dinlediğimiz ninniyi öğretti ve “Bu ninniyi kim söyler” dedi.
Bütün sınıf “Ayten” diye bağırmaya başladı. Ben de söyledim, böylece sesimin güzelliği meydana çıkmış oldu, daha sonra bütün okullara yayıldı.
Cumhuriyet İlkokulu başöğretmeni, beni komşusu eczacı, aynı zamanda tanbur çalan Ekrem Bey’le tanıştırdı ama ben o yoldan bile geçmedim kaçtım, çekingen bir çocuktum, ama yakalandım sonunda.
Ekrem bey sesimi çok beğendi. Bana iki şarkı öğretti. Râkım Elkutlu’nun Nihavend şarkısı “Mümkün mü unutmak güzelim neydi o akşam” ve Şevki Bey‘in Hicaz eseri “Dil yâresini andıracak yâre bulunmaz” idi eserler.
Bu gelişmelerin üzerinden bir yıl geçmeden, ilkokul beşinci sınıfta iken, Samsun Müzik Kulübü beni kulübe istedi, annemle beraber gittik. İlyas Altan (keman) ve Osman Yeniçeri (tanbur) ve hepsi birer değer olan diğer hocalarımdı.
Cemiyet başkanımız Ahmet Sencer komşumuzdu. Haftada iki üç kere elimden tutup kulübe götürür, getirir eve teslim ederlerdi. Kulübün o seneki konserinde bana da solo verdiler.
O gece konserde okuduğum “Mümkün mü unutmak güzelim” adlı eserin zeminini okuduğumda, salon ayağa kalktı “böyle çelimsiz bir çocuktan bu ses nasıl çıkar” diye. Ben şaşırıp kalmıştım. Her mısrada tekrar alkışlandım, durakladığımda saz sanatçıları devam işareti yapıyorlardı. O konserle birlikte Samsun’da ünüm yayılmaya başladı.
Sonraki yıllarda ailece Ankara’ya yerleştik. Burada Melâhat Pars‘tan ders almaya başladım. Melâhat hocam, eşinin İstanbul’a tâyini dolayısıyla Ankara’dan ayrıldı ve beni Fahri Kopuz hocaya emanet etti. İki hocamda da bana “zevkle ders verdiklerini” söyleyerek benden ücret dahi almadılar. Her ikisini de rahmetle anıyorum.
Derslerimize giren hocalarımız, başta, çok sevdiğim Nevzat Sümer. (Suphi Ziya Özbekkan ) üslup, Refik Ahmet Sevengil (edebiyat), Halil Bedii Yönetken (Solfej) Rûşen Ferit Kam (Klasik Koro ve Kadınlar Topluluğu Şefi), Muzaffer İlkar (Müzik Şubesi ve Koro Şefi), Târık Kip, Akın Özkan, Ferit Sıdal, Mesude Çağlayan, Saadet İkesus (Şan Hocalarımız), hemen hepsi konservatuar hocalığı da yapmış büyük sanatçılar.
Nevzat Sümer hocam idareye “Bu grubu bana verin ben yetiştireyim ders ücreti istemem” demiş. Nevzat hocamızı çok sevdik, canla başla çalıştık ve başardık. Yaşayan tek hocamız kendisine sağlıklar diliyorum, san’at hayâtımızdaki başarılarda onun payı çok büyük.
Eşim Erkal Zenger, 23 sene hizmetten sonra emekli olmamı istedi. Emekli oldum ama Radyoyu bırakmak istemedim, sözleşmeli çalışabileceğimi söylediler.
Kânun sanatçısı arkadaşımız rahmetli Orhan Özgediz, Müzik Daire Başkanımızın (Kenan Yomralı) sesimi çok beğendiğini, benimle tanışmak istediğini söyledi. Tanıştık, sözleşmemi imzalamaya gittiğimde kendisi de oradaydı, “Hanımefendi kadronuza geri dönün” dedi.
Mûsıkî derslerim devam ederken Ankara Radyosu’nun 1959 yılında açmış olduğu imtihanla radyoya girdim.
Grup arkadaşlarım: Nevin Güler, Ayla Özben (Gürses), Yüksel Kip, Gönül Akkor, Ülkü Yörükoğlu (Beşgül), Sevim Sütçü, Yıldırım Gürses ve Yaşar Özel.
Üç sene ara verdiğim için imtihan gerekiyordu. Bana ne soracaksınız dediğimde, başkan “Size ne soracağız, içeri girip sohbet edip çıkacaksınız” dedi.
Bir gün imtihana çağrılmamı beklerken, büroda çalışan arkadaşımız Gezer Dövüşken dosyayla gelip, “Ayten kadron geldi, imzala” dedi, “Hani imtihan” dediğimde, cevabı “ne imtihanı?” oldu.
Bu şekilde tekrar radyoya dönmüş oldum, yedi yıl Ankara Radyosu’nda ses sanatçılığı ve Koro Şefliği, imtihanlarda jüri üyeliği yaptım. Bant dinlemelerde bulundum, 2000 yılında yaş haddinden emekli oldum.
Hayâtımı, Ankara’da devam ettirmekteyim. Necmettin Tanju ve Zeki adında iki oğlum var. Dedesinin adını verdiğimiz, bizim için dünyâ güzeli torunum ve adı gibi ipek olan gelinim, hayât iksirlerim. Kaynak: enguru.org.tr