Rûşen Ferit Kam, 26 Mart 1902 tarihinde, İstanbul’un Beylerbeyi semtinde dünyâya gelmiştir.
Babası ünlü bilginlerimizden ve eski İstanbul Üniversitesi müderrislerinden Ömer Ferid Kam, annesi Fatma Rukiye Hanım’dır. Baba ve annesinin ailesinin her ikisi de Çankırı kökenlidir.
Kam ailesinin beş çocuğunun dördüncüsüdür. Beylerbeyi ile Çengelköy arasında bulunan Havuzbaşı Rüştüyesi’ne devam ederken, bu okulun örnek okul olması sebebi ile, İstanbul Sultanisi’ne “parasız yatılı” olarak girmiştir.
Yüksek öğrenimini Edebiyat Fakültesi’nde tamamlayarak, 1935 yılında mezun olmuş, şair ve mûsikişinas Yahya Nazım Çelebi ile ilgili mezuniyet tezi, genişletilmiş bir biçimde kitap olarak bastırılmıştır.
1923 yılında Ahmed Necâti Bey’in kızı Fethiye Yaşar Kam’la evlenmiş ve bu evlilikten 1924 yılında tek çocuğu olan, Necla Kam dünyâya gelmiştir.
Daha öğrenim hayâtı sürerken, 15 Eylül 1923 tarihinde bir kuruş maaşla, Darülelhan’a “Kemençe Muallimi” (Öğretmeni) olmuştur. Aynı sıralarda; İstanbul Kız Lisesi, Kabataş Lisesi ve Feriköy’de bazı azınlık okullarında kültür dersleri okutmuştur. Bu hizmetleri, 8 Ocak 1932 tarihine kadar sürmüştür.
Rûşen Ferit Kam, 1926 yılında Eyüp’ün Osmaniye semtinde hizmete giren ilk İstanbul Radyosu’nun, “dâimi sanatkârlar” kadrosuna tayin olmuştur. Bu kadroda; Mesud Cemil, Vecihe Daryal ve Cevdet Kozanoğlu gibi sanatkârlar bulunuyordu. 1935 yılında buradan ayrıldıktan sonra, 18 Kasım 1935 ile 21 Ekim 1936 tarihleri arasında, Eskişehir Şeker Fabrikası’nda görev almış, burada da Udi Nevres Bey‘le birlikte, Münir Nureddin‘in konserlerine katılmıştır.
31 Ocak 1936 tarihinde edebiyat öğretmeni olarak Konya’ya gitmiş, 1 Mayıs 1937 – 30 Ekim 1938 tarihleri arasında, onuncu devre yedek subayı olarak, askerlik hizmetini tamamlamıştır. 1938 yılında hizmete açılan, şimdiki Ankara Radyosu’na Ali Çetinkaya’nın aracılığı ile girmiştir. Bundan sonra Gazi Eğitim Enstitüsü, Ankara Gazi Lisesi edebiyat öğretmenliği, Devlet Konservatuarı’nda edebiyat ile yüksek kompozisyon sınıfına “Örnekleri ile Türk Mûsikisi” dersleri vermiştir.
26 Ekim 1951 – 20 Mayıs 1953 tarihleri arasında, Ankara Radyosu müdürlüğü yapmıştır. Bu görevinden kendi isteği ile ayrıldıktan sonra, öğretmenlik mesleğine dönerek konservatuardaki hizmetini sürdürmüş ve yaş sınırı sebebi ile, kırk bir yıl, altı aylık hizmetten sonra, 31 Mart 1967 tarihinde emekli olmuştur.
Rûşen Ferit Kam, eski İstanbul Radyosu’nda “Dâimi Sanatkârlar” kadrosunda çalışırken, Mesud Cemil ve diğer spikerler izinli olduğu zaman, spikerlik de yapmıştır. Ankara Radyosu’na girişinden sonra ise, hem kemençe sanatkârı olarak, hem de öğretim kadrosunda görev almıştır.
1940’lı yıllarda başlayarak on beş günde bir sunulan, “İzahlı Müzik” saatinin Türk Mûsikisi bölümünü hazırlamış, 1951 yılında klâsik koroya şef olmuş. daha sonra da “Kadınlar Topluluğu”nu yönetmiştir.
Türk Mûsikisi Öğretim Planı, Türk Mûsikisi Denetleme Esasları, Ankara Radyosu Sanat ve Halk Mûsikileri Hizmet Yönetmeliği, Çoksesli Koro’nun Çalışma Esasları ve daha pek çok komisyonlarda çalışmıştır. T.R.T. Kurumu Program – Etüd ve Planlama Dairesi’nde uzman ve Türk Sanat Mûsikisi başdanışmanı olarak hizmet görmüş, 1969 yılından itibaren kemençe icrasını, 1972 yılında sonra da, isteğiyle bütün görevlerini bırakmıştır.
1967 yılında Afganistan ve Mısır’da klâsik koro ile konserler vermiş ve bu geziler büyük yankılar uyandırmıştır. Bağdat Konservatuarına davet edildiyse de, eşinin rahatsızlığı yüzünden kabul etmemiştir. 1968 yılında Mısır Hükümeti Kültür Bakanlığı’nın davetlisi olarak Mısır’a gitmiş, bu ülkede üç ay süre ile Kahire Konservatuarı’nın reorganizasyon çalışmalarını düzenlemiştir.
1967 yılında Beyrut’ta yapılan “Doğu Mûsikileri Kologyumu”na çağrılmış, ünlü Çek Bilgini Jan Rypka ile 1934 yılında başlayan dostluğu Rypka’nın ölümüne kadar sürmüştür. Köln Üniversitesi “Musik Wissenscha İnsitut” ün profesörlerinden Dr.Marius Schneider’le arkadaşlığı vardı. Bu bilim adamları ile bilimsel yazışmalar, çalışmalar, edebiyatımızı ve mûsikimizi tanıtıcı incelemeler yapmış, Cezayir’e davet edilmiş ve korosu ile başarılı konserler vermiştir.
Mûsiki Öğrenimi
İstanbul Sultanisi’nde okuduğu yıllarda Sineklibakkal’a, Tanburi Cemil Bey‘in oturduğu mahalleye taşınmışlar ve dolayısıyla Mesud Cemil ile arkadaş olmuşlardır.
Mûsiki çalışmalarına on dört yaşındayken, bu okulun mûsiki öğretmeni Viyanalı Danyel Fitzinger’den keman dersleri alarak başlamıştır.
Tanburi Cemil Bey’in en başarılı öğrencilerinden Kadı Fuad Efendi’yi, Mesud Cemil’in aracılığı ile tanıdıktan sonra, her ikisinin ısrarı ile kemanı bırakarak, kemençeye başlamış ve ilk basit dersleri Mesud Cemil’den almıştır.
Mesud Cemil’in tanbur çalmaya başlaması bu yıllara rastlar. Bundan sonra baş başa veren bu iki arkadaş, Cemil Bey’in plaklarını ele alarak, yoğun bir çalışma içine girmişler, böylece hiç kimseden devamlı ders almadan, Cemil Bey’in tekniğini kısa sürede kavramışlardır.
Aynı uslûba yakın bir mükemmellikte, usta bir kemençeci olmuştur. Bu özelliği ile yirmi bir yaşında Darülelhan’ın öğretmenleri arasına katılmıştır. Türk Mûsikisi Ansiklopedisi ve diğer kaynaklarda belirtildiği gibi, Cemil Bey’i tanımamış ve ondan ders almamıştır. Mesud Cemil ile olan arkadaşlığı, Cemil Bey’in sanat halkası içinde bulunan ünlü mûsikişinaslarla tanışmasına aracı olmuş, bu ünlü kişilerle ilişki kurmuştur.
Rauf Yekta Bey, Ahmed Irsoy, Ali Rifat Çağatay, Refik Talat Alpman, Karcığar Mazhar Bey, Üsküdarlı Ziya Bey, Neyzen Emin Yazıcı, İsmail Hakkı Bey ve nihayet Sadeddin Arel ile Suphi Ezgi‘den repertuar, nazariyat ve usûl dersleri almıştır.
Mevlevihânelere de devam etmiş, bu sıralarda yeni yeni parlayan, Münir Nureddin Selçuk‘un konserlerine ve plak çalışmalarına katılmıştır. Udi Nevres Bey‘den saz eserleri ve uslûb öğrenmiş, Musa Süreyya Bey‘le çalışmalar yapmıştır.
Mûsiki çalışmaları sürerken, bir yandan da belge toplamış, İstanbul kütüphanelerini ve sahafları dolaşmış, Türk Mûsikisi tarihine eğilmiş ve şuarâ tezkerelerini inceleyerek, zamanla zengin bir arşiv oluşturmuştur.
Darülelhan Mecmuâsı, Nota Mecmuâsı, Cumhuriyet Gazetesi sanat sayfası, Milliyet, Zafer, Barış, Yeni Sabah, Akşam, Şadırvan, Türk Mûsikisi Dergisi, Hisar, Radyo mecmuası, Radyo Program dergisi gibi çeşitli dergi ve gazetelerde inceleme yazıları yayımlamış, değerli biyografik çalışmalar yapmıştır. Fakat onun asıl çalışmaları, “İzahlı Müzik” saati için yapmış olduğu çalışmalardır.
“Meragalı’dan Lemi Atlı‘ya Kadar” adını verdiği mûsik tarihi ile ilgili çalışması yarım kalmıştır. Mükemmel bir şekilde Almanca ve Farsça bilir, Arapça’dan anlar, dış kaynaklı bilimsel eserleri Almanca’dan izlemiştir. Edebi kültürünü günden güne ilerletmişti ve iyi Osmanlıca bilirdi.
İcrakârlığı ve Mûsikimize Hizmeti
Rûşen Ferit Kam, Türk Mûsikisi içinde yetişmiş sanatkârlar içinde, Tanburi Cemil‘den sonra en büyük kemençe ustasıydı. Pozisyonlara hakimiyeti, sağlam sağ ve sol el tekniği, ölçülü ve dengeli yayı, müzikalitesi, yerinde ve zamanında yaptığı glisendoları, derin mûsiki kültürü, makamlarımızın seyir ve hareketini, şed yollarını iyi bilmesi ile kendisine haklı bir ün sağlamıştır.
Üstün bir refakat duygusu ile bu sazı sakin ve temkinli bir uslûbla çalmıştır. Bu ölçüler içinde Mesud Cemil, Cevdet Kozanoğlu ve Vecihe Daryal ile sanat mûsikimizin en güzel, en olgun icrâ örneklerini ortaya koymuştur. Kemençeden başka viyolensel, ud, lavta ve rebab gibi sazları da kullanmıştır. Sadeddin Arel‘in düzenlemesi olan “Kemençe Beşlemesi” inde bas kemençe kullanmıştır.
1938 yılında şimdiki Ankara Radyosu hizmete girince, kısa sürede bir Türk Mûsikisi Konservatuarı haline gelen bu kuruluşta; uslûb, fonetik, Türk Mûsikisi tarihi, edebiyat dersleri vermiş, bu suretle pek çok sanatkârın yetişmesine katkıda bulunmuştur. Ankara Devlet Konservatuarı’nda çalıştığı uzun yıllar içinde, Batı Mûsikisi’ni yakından tanıma ve inceleme imkânı bulmuş, burada da sayısız öğrenci yetiştirmiştir.
Eski eserlerimize dokunmadan, mûsikimizin tonal sistemini bozmadan, Türk Mûsikisi sazları ile yapılabilecek “çok sesli” çalışmaya taraftar olmuştur. Sanatta disiplin ve ciddiyetten yana olan Rûşen Ferit Kam, çizdiği bir sanat çizgisinin dışında kalan bir eseri, bir sanat eseri olarak kabul etmemiş, “O sanatın dedikodusu ile değil, sanatın bizzat kendisi ile uğraşmıştır.”
Rûşen Ferit Kam, Mûsikimizin geleceği için endişeliydi. Bazı mûsikişinaslarımız gibi zamanın akışında uymamış ve Türk Mûsikisi aleyhinde tek satır yazmamış, yazanlara da sinirlenmiştir. Gücünün yettiği ölçülerde kalemi ile, sazı ile bu sanatın savunuculuğunu yapmıştır. “İzahlı Müzik” saatlerinde, mûsikimizi geniş halk kitlelerine tanıtmaya çalışmıştır.
Uzun yıllar bir “Türk Mûsikisi Sazları Müzesi” kurulması için çalışmıştır. Kültür Bakanlığı ile yapmış olduğu görüşmeleri bir sonuç vermemiştir. Bu müzenin kurulması mümkün olsaydı, elinde bulunan değerli sazları ve koleksiyonları buraya hibe (bağışlama) etmeyi düşünüyordu.
Değerli ustaların elinden çıkmış olan bu sazların akibetinden (geleceğinden) endişe etmekteydi. Çeşitli tarihlerde Milli Eğitim Bakanlığı ile T.R.T. Kurumu’na, Türk Mûsikisi’nin geleceği ile ilgili değerli raporlar vermiştir.
Bölge konservatuarlarının açılmasına ve mûsikimizin bu sayede ilerleyeceğine inanmıştır. Bestekâr olarak sözleri Enderûni Vasıf Osman Bey‘e ait olan hicazkâr makâmında ve Türk Aksağı usûlünde bestelediği bir tek şarkısı biliniyor. Bir “sehl-i mümteni” olan bu şarkıyı bir rastlantı sonucu, Rahmi Bey‘in bir eserine nazire (karşılık) olarak bestelediğini, Tanburi Cemil Bey‘i yorumlamaktan beste yapmaya zaman bulamadığını söylemiştir.
Rûşen Ferit Kam, ölümünden yirmi gün önce, bir kalb infarktüsü geçirerek Haydarpaşa Nümune Hastahanesi Göğüs Cerrahisi kliniğine kaldırılmış ve 28 Temmuz 1981 tarihinde hayâta gözlerini yummuştur. 31 Temmuz 1981 günü, Şişli Camii’nde kılınan namazdan sonra dostlarının, öğrencilerinin, büyük bir sanatkâr topluluğunun elleri üstünde, Zincirlikuyu mezarlığında toprağa verilmiştir. Kaynak: eksd.org.tr