Orhan Şâik Gökyay

1902 yılında İnebolu’da dünyâya gelmiş olan Orhan Şâik Gökyay, Ankara İlköğretmen Okulu’nu, İstanbul Yüksek Öğretmen Okulu Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü bitirmiş, Kastamonu, Edirne, Ankara, Eskişehir, Bursa, Malatya ve İstanbul’da edebiyat öğretmenliği, Devlet Konservatuvarı müdürlüğü, İngiltere’de öğrenci müfettişliği ve okutmanlık yapmıştır.

Orhan Şâik Gökyay, Ankara Devlet Konservatuvarı Müdürü iken, “Irkçılık ve Turancılık” davasında tutuklanmış, yargılanmış ve aklanmıştır. Atsız Mecmua, Çağlayan, Çağrı, Çığır, Gösteri, Kopuz, Oluş, Orhun, Türk Dili, Ülkü, Yarın ve Yücel dergilerinde yazmış, edebiyat tarihimiz ile ilgili araştırmalarıyla, özellikle Dede Korkut Masalları’nı yalınlaştırması ile dikkat çekmiştir.

Hece ölçüsüyle yazdığı şiirleri, saz ve tekke şiirini kavramış bir gönül adamının ustalıklı tadını taşırlar. Orhan Şâik Gökyay, Türk edebiyatına “Bu Vatan Kimin” adlı şiir şaheserini hediye eden şair ve örnek bir öğretmen, çok sayıda esere imza atan bir araştırmacı olmasına rağmen, sağlığında ve vefatından sonra medyadan ve kuruluşlardan, hakkı olan ilgiyi görmemiştir.

Çalıştığı her sahada, örnek olmaya çalışmış, peşin hükümlü olmayan yapısı ile, tabu olarak vasıflandırılan konular üzerinde de çalışmaktan geri kalmamıştır. Tarih ve Toplum dergisinde, dört bölümde yayınlanan, “Kızıl Elma Üzerine” adlı makalesinde, Kızıl Elma’nın; Türk mitolojisindeki, dini inanışlardaki ve halk edebiyatındaki yerini açıklayarak, Türk edebiyatından çeşitli örnekler vermişti.

O, bu yazısında Osmanlıların parlak zamanlarında iyice belirip şekillenmiş ve merhale, merhale Türk büyüklüğünün, yükseklik fikrinin, ilahi bir gayenin timsali haline gelmiş olan Kızıl Elma’nın, cihan hakimiyetinin sembolü kabul edildiğini belirten kaynakları açıklamıştır.

Orhan Şâik Gökyay’a göre, “Türk milletinin esas harikası kahramanlıktır.” İçinin asker olduğunu söyler. “Tarihte askerleri, savaşları okuyoruz, Çanakkale ve İstiklal Harplerini yaşadık. O sırada bütün millet kahramandı, bütün millet vatanperverdi, bütün millet şairdi, biz de onlara katıldık” diyerek alçak gönüllülük göstermiştir.

“Tükenmeyen, paylaşıldıkça artan bir sevgi varsa bu da vatan sevgisidir. Çünkü bunun kıskançlık tarafı olmaz. Olsa bile o da birbirimizden daha çok sevmeye özenmektir” diyerek kahramanlık şiirlerini aşk şiirlerine üstün tutmuştur. “Asker ve bayrak gördüğüm zaman, hala gözlerim yaşarır.” demiştir.

Viyana kuşatmasının 300. yıldönümünde, bir grup Avrupalı Türkologla Kanuni’nin Zigatvar’ daki türbesine gider ve orada Baki’nin meşhur mersiyesini sonuna kadar okur. Yabancılar hayret ve hayranlıkla hatta bir nevi huşu içinde dinlerler. Bu kadar vecitli okumasının sırrını çözemezler. Bu noktada hocamız müdahale eder “Elbette öyle okuyacaktım, çünkü kendimi cihan padişahının huzurunda hissediyorum!” der.

Orhan Şâik Gökyay kimdir

Bir devrin, bir padişahın azametini bu kadar ruhunda duymak ve bu azameti 400 yıl sonra bile, şahsi bir ruh hali yapmak, kendini milli tarih, milli kültür ve milli ruh ile birleştirmiş olmakla mümkündür.

Bu gün bir çok kişinin anlamadığı veya anlamak istemediği, yahut değişmeler sebebiyle anlayamadığı ve okuyamadığı, bu yüzden de yok saymak eğiliminde olduğu bir edebiyatı ve bu edebiyatta eser vermiş kişileri tanıtmaya da özen gösterdi.

Kültür Bakanlığının 1972 yılında açmış bulunduğu Anıtkabir senaryosunu, Orhan Şâik Gökyay’ın yazması ile Mehmet Akif Ersoy‘un İstiklâl Marşı’nı yazması arasında benzerlik vardır. Her iki yarışmada da gönderilen diğer eserler değerli bulunmamış, özel olarak katılmaları istenmiştir.

Anıtkabir Senaryosunu bir Fransız’ın yazmak isteğine şu cevabı vermiştir. “Sen kimsin? Sen bir düşmansın. Bunu nasıl yazacaksın? Sen Adana’da Ermenileri Gaziantep gazileri üzerine ve Kahramanmaraş kahramanları üzerine saldırtan Fransız değil misin? Türk’ün kahramanlığını sen nasıl temsil edesin?”

Çok sayıda esere imza atmış olmasına karşılık, Ahmed Kabaklı’nın Türk Edebiyatı, Nihat Sami Banarlı’nın Türk Edebiyatı Tarihi ve bunlar gibi birçok kaynak eserde, Nihal Atsız gibi, Orhan Şâik Gökyay’a da, layık olduğu değerin verilmemiş olması üzücüdür.

Sayılan birçok özelliği, değerli hizmetleri bulunmasaydı bile, biz Türkçüler Orhan Şâik Gökyay’ı yine unutmayacaktık. Nihal Atsız’ın satırlarından nasıl vefalı bir dost olduğunu biliyorduk.

Türk Milliyetçiliğinin yargılandığı 3 Mayıs 1944 tarihinde, Milli Şef diktatörlüğünün hüküm sürdüğü ortamda, kendisine zarar geleceğini düşünmeden, arkadaşı Nihal Atsız’ı evinde misafir etmesi, ona sahip çıkması bizce unutulmayacak bir vefa ve insanlık örneğidir.

Kendisinden dinlediğimiz şekliyle, “Cumhurbaşkanı Başyaveri İnönü’nün emrini iletti. Atsız’ı derhal evinden çıkaracaksın. Siz çıkartmazsanız biz gelip zorla çıkartacağız!” Orhan Şâik Gökyay “Bir suç işlemişse siz gelir alırsınız” der.

Misafirini evinden çıkartmaya mecbur tutan Türklükle, insanlıkla bağdaşmayan seviyesizliğe, arkadaşını teslim etmez. Bu konuyu savunmasında şöyle anlatır: “… Bu yersiz ve çürük ithamlar, benim adımın üzerinde, o engin denizdeki çer çöp gibidir. Çünkü dar ağacına da çeksen, sancak yine sancaktır.” Cezaevinde geçen günlerini, o gecelerden birinde şiirinde anlatmıştır.

Aldırma sen, çoktandır darağacındadır adım,
Darağacına da çeksen sancak hep o sancaktır
Namerdin gittiği yola imrenip heveslenme.

Yine savunmasında “Eşit adaletin yürüdüğü müstakil Türkiye Cumhuriyeti’nde, onsekiz yıllık bir mektep arkadaşını iki gece misafir etmenin basit bir muaşeret icabı olduğunu ve bunun bir suç olamayacağını, dünyânın hiçbir yerinde, tarihin hiçbir devrinde suç sayılmadığını müdafaa ve isbata çalışacağım.” demiştir.

Atsız ile olan dostluğu, Orhan Şâik Gökyay’ın onbir ay tutuklu kalmasına sebep olur. Bölücülüğe prim verildiği, siyaset için her yolun mübah görüldüğü yaşadığımız kozmopolit ve dejenere ortamda, Ulu Önder Atatürk‘ün “Ne Mutlu Türküm Diyene” vecizesini sahiplenen, Türk Milletinin “Bu Vatan Kimin?” sorusuna da gereken cevabını verdiğine ve vermeğe devam edeceğine inanıyor, değerli hocamızı saygı ve rahmetle anıyoruz. Kaynak: msxlabs.org

Eserleri

Şiir: Birkaç Şiir – Poems (1976)

Sadeleştirme – Düzenleme:

  1. Dede Korkut (1938)
  2. Bugünkü Dille Dede Korkut Masalları (1939)
  3. Dedem Korkudun Kitabı (1973)
  4. Katip Çelebi Hayâtı, Şahsiyeti, Eserleri (1957)
  5. Katip Çelebi’den Seçmeler (1938)
  6. Kabusnâme (1944, Mercimek Ahmed’in Keykâvus’undan çeviri)
  7. Eşkâl-i Zaman (1969, Ahmet Rasim‘den)
  8. Ferah-Cerbe Fetihnâmesi (1975, Zekeriyazâde’den)
  9. Mevâ-idü’n Nefâis fi Kavaidi’l Mecâlis (Görgü ve Toplum Kuralları Üzerinde Ziyafet Sofraları) (2 cilt, 1978, Gelibolulu Mustafa Âli’den)
  10. Hâlâtü’l Kahire mine’l Adâti’-z Zâhire (1984)

Eleştiri: Destursuz Bağa Girenler (1982)

Not: Orhan Şâik Gökyay, 2 Aralık 1994 tarihinde İstanbul’da vefat etmiştir.

Orhan Şâik Gökyay belgeseli

Orhan Şaik Gökyay TRT Belgeseli

Bir yanıt yazın