Keçecizâde İzzet Molla Efendi, 1789 yılında İstanbul’da dünyâya geldi. İzzet Molla diye ünlüdür. Salih Efendi’nin en büyük oğludur. Babasının vefatında, 13 – 14 yaşlarında bir çocuktur. Ömrü, çeşitli sıkıntı ve mücadeleler içerisinde geçti. Medrese tahsilini yarım bırakmak mecburiyetinde kaldı.
Fevkalade zeki, son derece nüktedan ve şair bir tabiata sahipti. Önce, intihar etmeyi düşündüğü bir sırada, Hançerli Bey’le, sonra da onun vasıtasıyla Halet Efendi ile tanıştı ve onunla yakın bir dostluk kurdu.
Halet Efendi sayesinde kendisini yetiştirdi. II. Mahmud‘un huzuruna girdi, onun iltifatlarına mazhar oldu. Merzifonlu Kara Mustafa Paşa soyundan, İsmail Hakkı Bey’in kızı, Hibetullah Harum’la evlendi.
Bursa müfettişliğinde, Galata ve Mekke kadılıklarında bulundu. 1823 yılında Keşan’a sürüldüyse de, bir yıl sonra affedilerek İstanbul Payesi tevcih edildi. 1241 (1825) yılında Harameyn Müftüsü oldu. Aynı yıl, eyaletlerin tevzi defterleri müfettişliğine atandı.
Belirtileri hissedilen Rus Harbi öncesinde, harbe taraftar olmadığını açıklayan bir lâyihası dolayısıyla, önce idama mahkûm edildi. Sonra, çocuklarına acınarak afedildi ve Sivas’a sürgüne gönderildi. Bir süre sonra haklı olduğu anlaşılarak afedildiyse de, af fermanı kendisine ulaşmadan iki saat önce; Sivas’ta, 1829 yılında, 43 yaşlarında iken vefat etti. Af fermanı göğsüne konarak defnedilmiştir.
1919 yılında yattığı mezarlık park haline getirilince, akrabası olan Sivas Savcısı tarafından kemikleri bir torbaya konularak İstanbul’a gönderilir ve babasının yanına konulur. Keçecizâde İzzet Molla’nın şiir ve nesir dalında pek çok eseri varsa da, şiirde daha başarılıdır.
Divan Edebiyatı’nın tanzimat öncesinin son üstadıdır. Muallim Naci onun için “Az bulunur bir şairdi.” ifadesini kullanır. Mevlevî olup, şeyhi Nasır Abdülbaki Dede’dir. Mevlâna ve Şems’e hayran olup, onların tesiri altında eserler verdi.
Oğlu Fuat Paşa ile birlikte Osmanlı Döneminin en meşhur iki nüktedanı ve Osmanlı münevveridir. Rus harbi tehlikesi belirince, uykuları kaçar, huzursuz olur. Sürgüne gönderilmesinin sebebi de bu konudaki hassasiyetidir.
Bir gün Kızlar ağası, Keçecizâde İzzet Molla’ya: Efendi! Ne üzülüyorsun, üzme kendini. Ona (Ruslara) tacı biz vermedik mi; verdiğimiz gibi de alırız. deyince, ellerini açıp şöyle yalvarır: Hey Allah’ım! Şu Arap’ın aklını bana bir geceliğine ihsan et de, rahat bir uyku uyuyayım!
Oğullarının isimleri; Fuad, Murad, Reşat ve Sedat’tır. Bir gün Sultan Mahmud bu kafiyeli isimlere takılıp sorar, “Molla! Bir oğlun daha olursa adını ne koyacaksın?” deyince, Molla cevabı yapıştırır, İmdat! Yukarıda adını zikrettiğimiz Hançerli Bey, bir Rum’dur, ama Osmanlı kültürüne vakıf, münevver, sözü sohbeti dinlenen bir adamdır. Bu yüzden de Halet Efendi’nin yakın dostudur.
Bir gün bir toplulukta, Hançerli Bey konuşur; herkes dikkat ve hayranlıkla kendisini dinler. Toplantıda bulunan cahil bir adam “Hayret! Bu efendi, bu kadar ilmiyle nasıl oluyor da Müslüman olmuyor?” deyince, ortalıkta bu saygısızlıktan dolayı buz gibi bir hava eser. Zaten cahillerden hiç hoşlanmayan Keçecizâde İzzet Molla, taşı gediğine koyar, “A efendi! Ya sen, bu kadar cehaletinle, nasıl oluyor da gâvur olmuyorsun?”
Kaynak: konyaninalimvehocalari.konyacami.com