Hayâtı
Yesâri Âsım Arsoy, 1900 yılında Drama’da dünyâya gelmiş ve 19 Ocak 1992 tarihinde vefat etmiştir. Asıl adı Mustafa Asım’dır. Kendisinin verdiği bilgilere göre ataları Avrupa’ya yapılan akınlar sırasında Konya’dan göç ederek Drama’ya yerleşmişler.
Babasının dedesi şeyh Ömer Efendi, Prizren’de bir tekke yaptırmış, sol eli ile yazı yazan tanınmış bir hattatmış. Arsoy ve ablası da sol ellerini kullandıkları için “Yesâri” sıfatını almışlar.
Aile isimleri “Hacıyaşarlar”dır. Bergofça’lı Ömer Lütfi Efendi ile Zübeyde Hanımın oğludur. İlkokul idadi öğrenimini tamamladıktan sonra ailesiyle önce İstanbul’a, sonra 1917 yılında Adapazarı’na yerleştiler.
Çalışma hayâtına 1920 yılında Antalya’da bulunan “Loid Triestino” vapurları acenteliğinde kâtip olarak başladı ve sekiz ay kadar burada çalıştı.
Aynı yılın sonunda ailesi Adapazarı’ndan geri İstanbul’a dönmüştü. Antalya’dan ayrılarak İstanbul’a geldikten bir süre sonra yeni bir iş dolayısıyla İzmit’e gitti.
Fehmi Tokay‘ın aracılığı ile önce İzmit mâliye dairesine, sonra “Tabacos Tütün Gümrüğü”ne girdi. Burada bir buçuk yıl çalıştı, ardından Galata gümrüğündeki komisyoncularının birinin yanına kâtip oldu.
Bunlardan başka muhasebecilik, avukat kâtipliği gibi işler yaptı. Hiçbirinde sürekli olarak çalışmadı. En sonunda bu gibi işleri bırakarak kendisini tamamıyle mûsikî çalışmalarına verdi.
Hasan Esen, Yesâri Âsım Arsoy’u anlatıyor
Kurtuluş savaşında Yesâri Âsım Arsoy
1954 yılında kısa bir süre için İstanbul Radyosu’nda da çalışmıştır. Sesi güzel olduğu için çocukluk yıllarında mahallesinin câmiinde ezan okurdu. Çok dindar olan babasının hâfız olması için yaptığı baskılara rağmen hâfız olmadı ve dayısı Hâfız Mehmed Efendi’den aldığı dersleri de yarı bıraktı.
Mûsikî çalışmalarına Adapazarı’nda başladı. Önceleri bağlama çalarken, sonra bunu bırakıp ud çalmayı denedi. Ciddî mûsikî çalışmalarına ilk hocası “Rehber-i Terakki” okulu öğretmenlerinden Recai Bey ile bando öğretmeni Hikmet Bey’dir.
İstanbul’a taşındıklarında Fatih’de oturdular. Komşusu olan Udî Refet, Kemanî Namık, Kanunî Süreyya ve İzzettin Hümâi’den eski eserleri öğrendi. İzmit’te çalıştığı yıllarda orada Bayındırlık müdürlüğü mühendisi olan Fehmi Tokay ile Zeki Ârif Ataergin‘i tanıdı, bilgisini ilerletti.
Yesâri Âsım Arsoy, mûsikî çevrelerine girdikten sonra Hâfız Âşir Efendi, Bahriyeli Şahap, Hâfız Osman Efendi, Arap Yaşar gibi ses sanatkârlarıyla ilişki kurdu. Udî Selânikli Ahmed Efendi‘den istifadeler sağladı.
Anadolu turneleri düzenleyerek sazı ve sesi ile katıldığı programlar yaptı. Sanatta kısırlığa neden olduğu gerekçesi ile 1949 yılında evlendiği Zehra Hanım’dan 1954 yılında boşandı.
Bestekârlığa 1930 yıllarında başladı. İbnülemin Mahmud Kemal İnal’a verdiği bilgiye göre, 1958 yılı itibariyle iki yüz onbir eser besteledi. Bugün bilinen serlerinin sayısı iki yüz elli civarında olduğu sanılıyor. En tanınmış olanları yüz on kadardır. Bir çoğu unutulmuş ya da kolleksiyoncuların elinde kalmıştır.
Kendine özgü bir uslûb ve sanat anlayışı ile beste yapmıştır. Plâklara en çok eseri okunan sanatkârlar arasındadır. Ayrıca kendisi de ud çalarak, ya da başka sazların eşliğinde hayli plâk doldurmuştur. Aynı zamanda şiirle uğraşan Yesâri Âsım Arsoy, eserlerinin çoğunu sözlerini kendisi yazmıştır. Kaynak: nihatkosar.com
Yesâri Âsım Arsoy belgeseli
Yesâri Âsım Arsoy, Neyzen Tevfik’le tanışmasını anlatıyor