Hayâtı
Gerçek adı Tateos Enkserciyan olan Kemânî Tatyos Efendi, 1858 yılında İstanbul’da Ortaköy’de dünyâya geldi. Ortaköy Ermeni kilisesi mûsikîşinaslarından Monakyan’ın oğludur.
Buradaki Ermeni okulunu bitirdikten sonra bir sanatkâr olması için önce bir çilingirin, sonra bir sanatçının yanına çırak olarak verildi.
Mûsikîye aşırı düşkünlüğü nedeniyle bütün bunları bıraktı; dayısı Movses Papazyan’dan Kânun dersleri alarak, mûsikî hayâtına atıldı. Bir süre amatör topluluklarda Kânun çaldı.
Daha sonra bu sazı bırakan Kemânî Tatyos Efendi, Kemânî Kör Sebuh’dan keman çalmasını öğrendi. Bir yandan da Andon ve Civan kardeşlerden, Hanende Asdik Ağa‘dan aldığı derslerle mûsikî bilgisini ilerletti, pek çok fasıl geçti.
Hanende Karakaş, Tanburî Ovakim, Kanunî Şemsi gibi sanatkârlarla, başta Galata’daki Pirinççi Gazinosu olmak üzere, başka gazinolarda da uzun yıllar kaliteli fasıllar yönetti.
Tanınmış bir sanatkâr olarak Ahmet Rasim Bey, Civan ve Andon kardeşler, Şevki Bey, Kemençeci Vasilâki, Tanburî Cemil Bey ile ilişki kurmuş, birlikte çalmıştır. Saz eserlerinde de bu kadar başarılı bir bestekâr olmasında uzun süren bu beraberliğin büyük etkisi olmuştur.
Mahmud Demirhan bu gerçeğe şu satırlarla yaklaşmış: “…Vasil’in Segâh makâmının seyri hakkındaki münakaşada (Cemil böyle münakaşaları ve davaları, yüzünde keskin bir zekâ alâmeti olan müstehzi bir tebessümle dinlerdi.) Kemânî Tatyos Efendi’ye: “Üstad, sen yaparsın ama çalamazsın;sen bestele, fakat ben çalayım, dediği ve hakikaten de öyle olduğu gibi Cemil Bey’in de eline geçen bir beste câzip bir hüviyet alırdı.
Filhakika Vasil, Tatyos’un cidden o fevkalâde peşrevlerini başka bir kıvraklık ve canlılıkla beraber, ufak ve şirin süsler ilâvesiyle çalardı. Bir Salı gecesi bizde kendi karcığar peşrevini Vasil ve Cemil’den dinlediği vakit şaşırmış, neşe ve heyecandan nasıl alkışlayacağını bilememişti.”
Çok iyi nota bildiği halde zamanında tesbit edilmediği için eserlerinin çoğu unutulmuştur. Aynı zamanda şair olan Tatyos Efendi, çok eserinin sözlerini kendisi yazmıştır. İyi bir bestekârdı ve üstün bir mûsikî anlayışı vardı. Çağının gerekleri ve sanat anlayışına göre güzel saz ve söz eserleri bestelemiş, eserlerinde makamlarımızın geleneksel ifade özelliklerini başarı ile yansıtmıştır.
Kemânî Tatyos Efendi, saz eseri bestekârı olarak; Karcığar, Sûznâk, Rast peşrevleri, Hüseyni, Sûznâk, Rast saz semaileri ve bazı şarkılarıyla şöhret ve hatırasını hâlâ aramızda yaşatmaktadır. Daha sonra sağlığı bozulan Kemânî Tatyos Efendi’yi, Ahmed Rasim gibi birkaç vefalı dostunun dışında arayan ve soran olmamış, son yıllarını büyük bir yoksulluk ve kimsesizlik içinde geçirerek 16 Mart 1913 tarihinde ölmüştür.
Kilise defterindeki ölüm kaydının meslek hanesine “Çalgıcı” kaydı konan bu sanatkâr, Ahmet Râsim Bey‘in topladığı on – onbeş kişi ile kaldırılarak, Kadıköyü Uzunçayır Ermeni mezarlığına gömülmüştür. Ahmet Râsim Bey, sözlerini de kendisinin yazdığı uşşak makâmındaki “Gam-zedeyim devâ bulmam” güfteli eserine, onun ömrünün hâsılasıdır” diyor.
Kemânî Tatyos Efendi, çatık kaşlı, pos bıyıklı, kısa boylu, tıknaz yapılı, kalender yaradılışlı, hafif şehlâ gözlü bir kimseymiş. Mûsikî repertuvarımızda bulunan eserleri; sekiz peşrev, altı saz semaisi, bir beste denemesi, muhtelif makam ve usûllerden bestelediği kırk yedi şarkıdan ibarettir.
Kemânî Tatyos Efendi belgeseli