Hayâtı
Hafız Ahmet Mükerrem Akıncı’nın musikide hocası olan Kanûnî Mehmet Bey, 1859 yılında İstanbul’un Beykoz semtinde dünyâya geldi. Bu sebeple Beykozlu Kanûnî Mehmet Bey namı ile de anılır.
Musikinin yanı sıra, edebiyat bilgisinin ileri derecede bulunduğu, Arapça ve Farsça bildiği, tasavvufa vakıf ve Melami meşrep olduğu nakledilir.
Osmanlı Sarayında Padişahın Devlet işlerini yürütmesiyle vazifeli dairelerden oluşan ve aynı zamanda ileride devlet işlerinde yer alacak kimselerin yetişmesini sağlayan ve beş asır boyunca devam etmiş bir Saray üniversitesi hüviyetindeki, Enderun-ı Hümayun’da yetişmiştir.
Daha sonra ikinci Mahmud‘dan sonra Mehterhane yerine kurulan Saray orkestrası ve saz heyeti olarak faaliyet gösteren Mızıkay-ı Hümayün’e geçmiş ve Enderun incesaz şefi olmuştur.
Kanun sazından başka ud‘da çaldığı bilinen Mehmet Bey’in, musikide Hocası; devrinin önemli musikişinaslarından, Medeni Aziz Efendi, İsmail Hakkı Bey ve Tanburi Ali Efendi‘nin de hocası olan, Latif Ağa‘dır. Çok iyi bir kanun icracısı olduğu bilinen Mehmet Bey’in kanun sazında hocası ise, Mızıkayı Hümayun’da kolağası rütbesiyle kanun hocalığı yapan, Kanûnî Edhem Efendi’dir.
Kanûnî Mehmet Bey’in, iyi bir kanun icracısı ve günümüze birçok eseri ulaşmış iyi bir bestekar olmasının yanı sıra, musikide hocalığı önemlidir.
Zira yirmi üç yıllık musiki hayâtına rağmen, Talebesi Ahmet Mükerrem Akıncı, Hocası Kanûnî Mehmet Bey’i tanımasıyla bilgisinin sıfıra düştüğünü ve Mehmet Bey’ in talebesi olarak musikiye yeniden başladığını ifade edip, on beş yıl onun rahle i tedrisinde bulunup, cümle makamatı baştan sona birlikte tekmil etmeleri de bunu göstermektedir.
Kanûnî Mehmet Bey’in musiki ilmine vukufuna bir başka örnek de, onun notistliğidir. Mehmet Bey’in bu özelliği hakkında, “uçan kuşun kanat sesini yazardı” diye meşhur mesel yakıştırılmıştır.
Bu yönü ile Mehmet Bey, pek çok eserin yazılarak günümüze ulaşmasını sağlamış olup, kayda aldığı eserler “kütük” olarak tabir edilen ve hocadan talebeye devredilen nota defterleri vasıtası ile ve en orijinal haliyle günümüze ulaşmıştır.
Musiki tarihimizde, Mehmet Bey’in döneminde ve klasik musikimizde nota kullanımı yaygın değildi. Klasik meşk sistemimizde eserler; usul vurarak ve hoca ağzından terennüm edilen nağmelerin, talebeler tarafından takip ve tekrar edilerek, ezberlemesi suretiyle geçilirdi.
Her ne kadar bu klasik meşk sistemi öğrenilen eselerin talebe tarafından ezbere alınması ve vurulan usulün kontrolü ile de eserin unutulması ve bir kısmının kaçması önlense de, eserlerin asırlar ötesinden, günümüze ulaşmasında yine de yeterli olamamış, yazılı kayda alınamamış pek çok klasik devir eseri kaybolup gitmiştir.
Üstat Yahya Kemal‘in, Itri şiirinde; “kıskanıp gizlemiş kaza ve kader-belki binden ziyade bestesini.-Bize mirası kaldı yirmi eser.” Deyişi de bu zayiatı ifade etmektedir. Eski sistemimizde meşk; bir “fehm i muhsin”den geçilir. Yani iyi bir Hocadan ve Hocanın ihsan eden bir anlayışla talebeyi yetiştirmesi aranırdı. Bu yüzdendir ki, bir musiki meşki olarak başlayan hoca – talebe münasebeti, hayâtın her yönünü kavrayan bir yol arkadaşlığına dönüşür.
Bazen de musiki bir yana bırakılarak gönül dostluğu olarak devam ederdi. Önceleri koluna sazını takarak gelen öğrencilerin bir kısmı, bir müddet sonra, gerek sazın müşkülatından, gerekse yeterli vakti ayrılamamalarından dolayı, musiki meclisine sazsız devam etmeye başlayıp, dinleyici muhiban içerinde yer almaları gayet normaldi.
Hoca Cahit Gözkan, kendisine ben de yetiştim diyerek, Hocası Ahmet Mükerrem Akıncı ile birlikte son zamanlarında Hoca Mehmet Bey’e ziyaretine gittiklerinden bahseder, Mehmet Bey’in kanun sazını eski mandalsız hali ile icra ettiğini, şu anda kanun sazının kenarına sıralanmış, bemol – diyez gibi ara sesleri bulmada kullanılan yapma tırnak mandallarının bulunmadığını, bu ara sesleri parmak ucu-tırnak teması ile sağladığını anlatırdı.
Yine Hoca Cahit Gözkan’da dinlediğimiz hatıralar arasında; bir makamdan takım halinde eserler geçildiği esnada, Hoca Kanûnî Mehmet Bey’in bir başka talebesi için başka bir makamda ezbere nota takımı yazabildiği ve yine, Enderun’da Hacı Arif Bey‘in genç musikişinas Mehmet Bey’e “oğlum Mehmet şu eserim kaçmadan yazıver” demesiyle, pek çok eserin notaya alındığı ve kaybolmadan bu günlere geldiği, hocadan talebeye anlatılan nakiller içinde, bizim de kulağımıza kadar gelmiştir.
Maalesef, Hoca Kanûnî Mehmet Bey, yaşadığı devrin kargaşasından uzak kalamamış ve 1908 meşrutiyet hareketi sırsında Mızıkayı Hümayun’da, kıdemli yüzbaşı karşılığı olan, kolağası rütbesinde iken kadro harici kalarak, en verimli olacağı bir devrede emekliye ayrılmıştır.
Bu dönemde tek edinebildiği evini satıp ticaret yapmak istemiş ise de , bilmediği bu işte muvaffak olamamış, son günlerinde birkaç dost ve talebesinin desteğiyle geçinebilmiş ve 1931 yılında vefat etmiştir. Tüm musiki veresesi gibi, kıymetli nota kütüğü de, talebesi Ahmet Mükerrem akıncı ve onun talebesi Cahit Gözkan emanetinde günümüze ulaşmıştır.
Hoca Beykozlu Kanûnî Mehmet Bey’in birçok saz ve sözlü bestesi mevcuttur. Hatta bu gün icra edilmeyen, “tarabengiz, dilfürüz” gibi az kullanılmış makamlardaki saz eserleri el yazısı notalarıyla günümüze ulaşmıştır. Cemil Altınbilek
Kaynak: musikidergisi.net