Hüseyin Sâdeddin Arel

Büyük müzikologlarımızdan biri olan Hüseyin Sâdeddin Arel, 18 Aralık 1880 tarihinde İstanbul’un Vefa semtinde dünyâya gelmiştir. Anadolu kadıaskerlerinden müderris Mehmed Emin Efendi’nin altıncı çocuğudur.

Annesi Fatma Zekiye Hanım’dır. İlk öğrenimini Vefa’da Taşmektep, Şemsülmaarif ve Nümune-i Terakki okullarında tamamladıktan sonra, 1886 yılında ailesi ile İzmir’e göç etmiş, İzmir’de Fransız kolejini bitirdikten sonra yüksek öğrenimi için İstanbul’a gelmiştir.

Bir yandan medreselerde okuyarak “İcâzet” alırken, diğer yandan “Hukuk Mektebi” ne devam etmiştir. Üstün başarı ile 4 Eylül 1906 tarihinde buradan mezun olmuş ve kendisine “Üstün Başarı Madalyası” verilmiştir.

Özel öğretmenlerden dersler alarak dil bilgisini ilerletmiş, ciddi bir çalışma sonucu Arabça, Farsça, Almanca, Fransızca, İngilizce’yi iyi derecede öğrenmiştir.

Bunlardan başka İtalyanca, İspanyolca, Lâtince, Rumca, Eski Yunanca, Ermenice, hatta Flamanca ve Slavca’yı anlayabilecek kadar bilmekteydi. O zamanın anlayışına göre, öğrenciler devlet dairesinde görev aldıklarından, Hüseyin Sâdeddin Arel de memuriyete on beş yaşında İzmir’de bulunduğu sırada “Vilâyet Mektûbi Kalemi”nden başlamıştır.

İstanbul’a geldikten sona Adliye Nezareti’ne 1901 yılında tercüman olarak girmiş, aynı yerde şifre müdürlüğü, 1909 yılında Ticaret-i Bahriye Mahkemesi Üyeliği, 1911 yılında ise ceza işleri müdürlüğü yapmış ve bir yıl sonra istifa ederek ayrılmıştır.

1910 yılında Washington’da toplanan uluslararası hukuk kongresine ülkemizi temsilen katılmış, bu münasebetle orada bazı incelemelerde bulundu, tebliğler ve konferanslar vermiştir.

1913 yılında Danıştay’da maliye ve bayındırlık üyeliklerinde bulunmuş, 1914 yılında Tapu ve Kadastro genel müdürlüğüne, aynı yıl içinde “Tanzimat Dairesi Reisliği”ne getirilmiştir. Bu daire 1918 yılında kapatılınca, görevinden ayrılmış ve bir daha resmi görev almamıştır. Mütareke yıllarında Amerika’ya giderek 1923 yılına kadar orada yaşamıştır.

Hüseyin Sâdeddin Arel, Amerika’dan döndükten sonra bir büro açarak İzmir’e yerleşmiş ve avukatlık yapmıştır. Beş yıl serbest çalıştıktan sonra, 1928 yılında İstanbul’a gitmiştir.

Son zamanlarına kadar avukatlık mesleğini bırakmayan Hüseyin Sâdeddin Arel, 6 Mayıs 1955 tarihinde, İstanbul’da – Bomonti’deki evinde hayâta gözlerini yummuş, 8 Mayıs 1955 günü kalabalık bir toplulukla Şişli Camii’nde kılınan namazdan sonra Zincirlikuyu mezarlığında toprağa verilmiştir.


Hüseyin Sâdeddin Arel, Adliye Nezareti’nde çalıştığı yıllarda, eski sadrazamlardan ve adliye nâzırı Abdurrahman Nureddin paşa’nın kızı Pakize Hanım’la evlenmiş, bu evlilikten tek çocuğu olan kızı Naciye doğmuştur.

Musıkî öğrenimi

Mûsıkî çalışmalarına on yaşında başladı. İlk olarak udî Şekerci Cemil Bey‘den ud ve nazariyat dersleri aldı. Bu ilk adımdan sonra kendi çabası ile bilgisini derinleştirdi. Başta Türk mûsıkîsi olmak üzere bütün dünyâ mûsıkîleri hakkında yazılmış olan eserleri topladı. Çok yabancı dil bilmesi nedeni ile her türlü kaynaktan bilgilerini güçlendirdi.

Mûsıkîmizin nazariyatından söz eden eski Edvâr kitaplarını okudu, araştırdı. Nazari çalışmalarının yanısıra; ud, ney, keman, kemençe, tanbur, Viyola, viyolonsel, özellikle piano çalmasını öğrendi. 1907 – 1909 yılları arasında Edgar Manas’tan armoni, kontrpuan ve füg öğrendi. Kompozisyon, orkestrasyon ve enstrümantasyon bilgilerini kendi gayreti ile elde etti.

Kolleksiyonculuğu ve yayımcılığı

Hüseyin Sâdeddin Arel, büyük fedakârlıklarla iki kez kütüphane kurdu. Bunlardan ilki kayınbabası Abdurrahman Nureddin paşa’nın konağında oturduğu yıllarda, İstanbul’un işgali sırasında Fransızlar tarafından kasten yakıldı. Bu yangında pek çok nadir yazmalar, kolleksiyonlar ve değerli kitaplar yok oldu. İkinci olarak kitap toplamağa İzmir’de başladı; yeni kütüphanesini Bomonti’deki evinde kurdu.

Birçok yerli ve yabancı kitabı biraraya getirdi. Bunlar arasında Türk Mûsıkîsi açısından büyük değer taşıyan yazma eserler, fotokopiler, filmler bulunuyor. Bir ömür boyu maddî ve manevî fedakârlıklarla topladığı, bilenlerden bizzat notaya aldığı kolleksiyonu özellikle önemlidir. Bu kolleksiyona Dr. Suphi Ezgi‘nin topladığı eserler de katılmıştı. Sadece Türk Mûsıkîsi ile ilgili eserlerle sınırlı kalmamış, bütün dünyâ mûsıkîleri için önemli belgeleri biriktirmişti.

Hüseyin Sâdeddin Arel, 1908 yılından başlayarak on beş günde bir olmak üzere “Şehbal” adında bir kültür ve magazin dergisi çıkardı. Matrisleri İtalya’da hazırlanan bu dergi , o yıllardaki yayınlara göre, gerek baskı ve gerekse kalite yönünden üstün nitelikte idi. Ancak yüz sayı çıkabilen Şehbal, İstanbul’un işgali sırasında idare binası yanarak kolleksiyonu ve belgeleri yok oldu.

Bu dergi mûsıkîmiz hakkında araştırma yapacaklar için en önemli kaynaklardan biridir. 1939 yılında İsmail Hami Danişmend’le çıkarmış olduğu “Türklük” dergisi ancak on beş sayı çıkabildi. Bu dergide yayınlanan “Türk Mûsıkîsi Kimindir?” başlığı altındaki seri makaleleri sonradan kitap haline getirilmiştir.

1948 yılında çıkmağa başlayan “Mûsıkî mecmuası” son yayın organıdır. Başta bu dergiler olmak üzere çeşitli dergi ve gazetelerde çok sayıda makale, inceleme ve araştırma yazıları yayınlamıştır. Kütüphanesinin tamamına yakın bir bölümü ölümünden sonra “Türkiyat Enstitüsü”ne hibe edilmiştir.

Musikî hocalığı

Maddî imkânı yerinde, mûsıkî öğrenmek isteyen herkese evinin kapısı açık olan bu büyük insan, hiçbir karşılık beklemeden bir ömür boyu önceleri haftada iki gün, sonraları yalnız Cumartesi günleri evinde akademik mûsıkî toplantıları yapardı. Hattâ başlangıçta bu toplantılar yemekli olarak yapılırdı. İzmir’de bulunduğu yıllarda, İstanbul’a gittikten sonra da, ölünceye kadar bu gelenek devam etti.

Türk Mûsıkîsi alanında yetişmiş, isim yapmış pek çok sanatkâr, Hüseyin Sâdeddin Arel’in bu akademik toplantılarından yararlanarak yetişmiştir denebilir. Ayrıca evi çağının ilim ve sanat adamlarının da uğrak yeri olmuştur.

Engin mûsıkî ve genel kültürü kendisinin kısa zamanda çevresinde ve İstanbul’da tanınmasına yardımcı olmuş, özel mûsıkî okullarında ders verme teklifleri yağmış, daha 1916 yılında Darüttalimi Mûsıkî’de ders vermeye başlamıştı.

Olağanüstü bir yetki ve beş yıllık bir anlaşma ile 1943 yılında İstanbul Konservatuvarı’nın başına getirildi. 1948 yılında süresi dolunca yenilemek istemedi; buradan ayrıldıktan sonra “İleri Türk Mûsıkîsi Konservatuvarı”nı kurdu ve bu okulun yayın organı olan “Mûsıkî Mecmuası”nı çıkartmağa başladı.

Hüseyin Sâdeddin Arel’in bu yönlerini değerli öğrencisi Ercüment Berker şu haklı görüşlerle değerlendiriyor: “… Müzikolog Hüseyin Sâdeddin Arel, ulusal kültürün soylu ve güçlü bir değeri olan, ancak yüzyıllar boyunca dar bir çevre içinde ustadan çırağa geçen, gizli bir fen ve sanat halinde kıskançlıkla gizlenen Türk müzikolojisini çağdaş metodolojiye göre düzenleyip (kendi deyimiyle) işporta mataı halinde istiyenin yararına sundu. Böylece, Türk mûsıkîsi’nin yaygın eğitimini ve Türk mûsıkîsi Devlet Konservatuvarı’nın kurulması olanağını hazırlıyordu.”

Türk musikîsi hakkındaki görüşleri

Bu görüşlerin tümünü burada özetlemek olanağı yok, Hüseyin Sâdeddin Arel’in muhtelif vesilelerle dokunduğu noktalarla ilgili görüşlerini kısa paragraflarla vermeye çalışacağız. Türk ve batı mûsıkîlerini iyi bilen Hüseyin Sâdeddin Arel hakkında, ülkemizin batı mûsıkîsi mensupları da olumlu fikirler ileri sürmüşlerdir.

Bu görüşler, “Türk mûsıkîsi”nin çok seslilikte büyük değerler kazanacağına inanan ve bu yolda çaba gösteren bir bilgin olduğu noktasında birleşir. Mûsıkîmizi derinlemesine bilen ve bu sanata âşık bir bilginin şu samimi sözlerini her Türk mûsıkîsi müntesibi, her Türk çocuğunun ibretle okuması gerekir.

  • “. . . Türk mûsıkîsi, onun değerini anlayabilecek kimselere hayranlık telkin edebilecek kadar muhteşemdir. “
  • “. . . Hayâtımda Türk mûsıkîsi’ne sarfettiğim zamanın birkaç mislini batı mûsıkîsi’ne sarfetmiş olduğum ve bu mûsıkînin şaheserleriyle vecde geldiğim halde, bir türlü Türk mûsıkîsi aşkından kendimi alamayışım, belki kısmen millî meylimdendir; lâkin, mutlaka daha ziyade Türk mûsıkîsi’nin bünyesinde gördüğüm olağanüstü inkişaf kabiliyetindendir. “
  • “. . . Realite şudur ki, batı mûsıkîsi’nin bir bestekâra temin ettiği klâsik, romantik, modern, polifonik veya monodikle muhakkak veya muhayyel ne kadar vasıta varsa, hepsinin en az on misli, evet on misli Türk mûsıkîsi’nin içinde yatıyor. “
  • “. . . Batı mûsıkîsinde duygumuzu ve idrakimizi kamaştıracak kadar harikalar vücuda getiren dehâların, o mûsıkîden en az on kere daha zengin imkân ve vasıtalarla dolu bir sahada neler yapabileceklerini düşünen her akıllı kimse gibi, (batı mûsıkîsini sevdiğim için Türk mûsıkîsi’ni severim) diyecektir.”
  • “. . . Garp’tan almağa muhtaç olduğumuz teknik sekiz ilimden ibarettir. Fakat her Türk bestekârı bütün bu ilimlerden başka bir de kendi millî mûsıkîsi’ni bilmeğe muhtaçtır. Ta ki yazacağı eserler garp taklidi olmaktan kurtulacak, vâzıh bir millî damgayı hâmil bulunabilsin.”

Bu görüşlerin ışığında ortaya çıkan genel kanıya tercüman olan ortak görüşü yine Ercümend Berker dile getirmiş:

  • “. . . Hüseyin Sâdeddin Arel çağına sığmayan dehâsı, Türk mûsıkîsi’nin makam, usûl ve form olanaklarını başka hiçbir bestecide görülmeyen genişlikte kullanması, ulusal ve evrensel mûsıkîyi kavrayan geniş ufku ve yorulmak bilmez büyük çalışma gücüyle Türk mûsıkîsi’nin altıncı ve son dönemi olan reform dönemini başlatan besteci olmuştur.”

Türk musıkîsi’ne getirdiği yenilikler

Mûsıkîmizin tonal sisteminin XIX. yüzyıl sonuna kadar doğru dürüst araştırılmadığını, eski “Edvâr” kitaplarının incelenmediğini, bu yönünü ilk olarak ele alan ve ayrıntılı yayınlar yapan kişinin büyük müzikoloğumuz Raûf Yektâ Bey olduğunu muhtelif vesilelerle belirtmiştik. İşte Raûf Yektâ Bey’in başlattığı bu bilimsel çalışmaları daha ileri bir düzeye götüren ve sağlam temellere oturtan da Hüseyin Sâdeddin Arel olmuştur.

Dr. Suphi Ezgi ve Salih Murad Uzdilek’le yorucu araştırmalardan sonra, mûsıkîmizin akustik bölümünü , tamama yakın bölümünün açıklamasını yapmıştır. Böylece 24 eşit olmayan aralığın varlığı ispatlanmış ve bu görüşün bilimsel dayanakları belirlenmiştir. Bugünki görüşlere göre eğer bu sistemin eksik yönleri varsa, müzikoloji ile uğraşanların eleştiri yerine bu eksik yönleri tamamlamaları gerekir.

Batı notası tam olarak Sultan II. Mahmud döneminde ülkemizde yaygınlaşmışsa da, Hamparsum notasının yerini tutamamıştır. O zamanki görüşler bu nota ile Türk Mûsıkîsi eserlerinin yazılamayacağı merkezindeydi. Hüseyin Sâdeddin Arel, arkadaşlarıyla donanım işaretlerini bularak bu sorunu da çözüme bağlamıştır.

Batı mûsıkîsi terminolojisinin bizim mûsıkîmizin ihtiyaçlarını karşılamadığını görmüş, kendi ses yapımız ve icra özelliğine göre bir Türk Mûsıkîsi terminolojisi ortaya koymuştur. Bugün kullanılan bu sözcüklerin pek çoğu Hüseyin Sâdeddin Arel’e aittir. Arel, Türk mûsıkîsi’nde çok sesliliğe taraftardı ancak, bu çok seslilik kendi tonal sistemimizin gereğine göre yapılmalıydı.

Bu düşüncelerini sırası geldikçe söylemiş ve nitekim eserlerinin içinde önemli bir sayıya ulaşan çok sesli besteleri bu esasa göre bestelemiştir. Beş tür kemençe ile bir “kemençe ailesi” fikrini ortaya atması bu düşünceden kaynaklanmıştır. Bu düşünce başarı ile uygulanmış, dönemin ünlü sanatkârları tarafından bu sazlar denenerek, bu yoldaki besteler icra edilmiştir. Bu büyük insanın açtığı çığır kendinden sonra geliştirilmemiş, yapılmış olanların tekrarından ibaret kalmıştır.

Eserleri

Verimli bir bestekâr olan Hüseyin Sâdeddin Arel, bir ömür boyu batı ve Türk mûsıkîsi dalında iki bin kadar eser ortaya koymuştur. Ercümend Berker’in verdiği listeye göre bu eserlerin sayısı ve türü şunlardır:

  • 51 Mevlevî Âyini,
  • 108 Durak,
  • 87 İlâhi,
  • 13 Ney taksimi bestesi,
  • 24 Aralık
  • 28 Konser Saz Semaisi,
  • 80 Saz Semaisi,
  • 42 Oyun havası,
  • 20 Dramatik Saz Eseri,
  • Tanbur ve Viyolonsel için 8 taksim,
  • 11 Köçekçe; Beste ve Semai gibi büyük formlarda 7 sözlü eser,
  • 51 Gazel,
  • 3 Gazelli taksim,
  • 2 Marş,
  • 104 Şarkı,
  • Oda Müziği ve koral, Altılama, Üçleme, İkileme olarak toplam 71 çok sesli eser.

Bunlardan başka Türk mûsıkîsi nazariyatı dersleri, Armoni dersleri, Kontrpuan dersleri, Füg dersleri, Prozodi dersleri, Türk mûsıkîsi ileri solfej dersleri, eski mûsıkî tarihi (Başlangıç), Türk mûsıkîsi kimindir? Çeşitli makaleleri ve Kantemiroğlu’nun Edvâr’ının yayını sayılabilir. Batı mûsıkîsi tarihi notları basılmamıştır.
Hazırlayan: Tâhir Aydoğdu

Hüseyin Sâdeddin Arel belgeseli

Bir yanıt yazın