Dilhayat Kalfa

Hayâtı

Dilhayât Kalfa, Osmanlı İmparatorluğu’ndaki ilk kadın besteci olan Reftar Kalfa’dan sonra bilinen ikinci kadın bestecidir.

Yaşamı hakkında neredeyse yok denecek kadar az bilgi olmasına rağmen, bestelerinin müzik kalitesi günümüze kadar tartışılmaz yerini korumuştur.

Adındaki Kalfa sıfatından da anlaşılacağı gibi, sarayda yetişmiş ve gene sarayda Kalfa rütbesi kazanacak önemli bir idari görevde bulunmuş bir kişidir.

Araştırmacı Talip Mert, 16 Ekim 1998 tarihinde Osmanlı Arşivi’nde, Dilhayât Kalfa Terekesini (Dilhayât Kalfa’nın Mirası) buldu ve günümüz Türkçesi ile yayımladı.

Talip Mert’in bulduğu belge Hicrî 1150 (1737) tarihlidir ve Dilhayât Kalfa’nın ölüm tarihinin 1737 olduğunu belgeler.

Mirasçılarına kalan malları içeren bu liste, Dilhayât Kalfa’nın kitapları, saatleri, mücevherleri, kürkleri, seccadeleri, işlemeleri, tombakları, cam eşyaları, mutfak eşyaları gibi özel objeleri içermekte ve günlük yaşamı ve yaşam standardı konusunda bilgi vermektedir.

Besteleri, Darülelhan Tasnif Heyeti (günümüzdeki Konservtuar) tarafından tesbit edilmiş eserler arasında yer almaktadır. Ayrıca 18. yüzyıl güfte mecmualarından olan Hekimbaşı Mecmuası’nda “Dilhayât” adına kayıtlı Rast ve Eviç makamlarında murabba beste ve Segâh makâmında bir semâi’yle birlikte on üç eseri bulunmaktadır.

Diğer Osmanlıca kaynaklarda ise yüze yakın eserinin olduğu bilgilerine rastlanmaktadır. Fakat bu eserler günümüze ulaşmamıştır. Dilhayât Kalfa’nın günümüze ulaşan besteleri, klasik Türk müziğinin teknik ve estetik açıdan önemli örnekleri arasında sayılır.

Makam seyirleri, prozodi mükemmeldir. Özellikle Evcara makâmındaki eserlerinde, bu makâmın melodik seyir ve hareketini kusursuz bir biçimde tarif etmiş ve evcara makâmına kişilik kazandırmıştır. Evcara makâmındaki bir peşrevi ve saz semaisi klasik Türk müziğinde özel kıymete sahip iki eser olarak tanımlanır.

Diğer makamlarda bestelediği eserlerinde de usul, makam ve güfte kullanımı son derece ölçülüdür. Güfte seçmekte de oldukça titiz olduğu gözlemlenen Dilhayât Kalfa, mana ve melodik cümle ilişkisinde uygunluğa özen göstermiştir.

Eserlerini bestelerken; çifte düyek, remel, devr-i kebir, hafif ve muhammes gibi büyük usulleri kullanmıştır. Hakkındaki belgelerde, kendisinin tanbur çaldığı da belirtilmektedir. Kaynak: istanbulkadinmuzesi.org

Bir yanıt yazın