Eserin künyesi
Bestecisi: Prof. Dr. Alâeddin Yavaşca
Güfte şairi: Fâruk Nâfiz Çamlıbel
Makâmı: Hicâz makâmı
Usûlü: Düyek usûlü
Formu: Şarkı formu
Sözleri
Not
Güftedeki virgüller, şiirlerin bilinen/tartışılan edebî kuralları dışında, okumayı biraz duraklatarak, kelimelerin ve cümlelerin anlamlarının, anlaşılarak hissedilmesine, katkı sağlaması amacıyla kullanılmıştır.
Artık, bu, solan, bahçede, bülbüllere, yer, yok
Bir, yer ki, sevenler, sevilenlerden, eser, yok
Bezminde, kadeh, kırdığımız, sevgililer, yok
Bir, yer, ki, sevenler, sevilenlerden, eser, yok
Öyküsü
Fâruk Nâfiz Çamlıbel, iki çocuğunun annesi Azize Hanım hastalanınca, tanıdığı olan kadın doğum doktoru Alâeddin Yavaşca’ya danışır. Yavaşca, şair ile eşini kendisinden daha tecrübeli olan hocasına götürür ve o doktor kanser teşhisini koyar. Alâeddin’nin dilinden olay şöyledir:
“-Faruk Nafiz Çamlıbel’i bilirsiniz. Gelmiş geçmiş şairlerin en büyüklerinden biridir Çamlıbel. Çok iyi, sevdiğim bir dostumdu o benim. Yaşı elbette benden ileriydi ama, saygı dolu bir ahbaplık vardı aramızda.
Bir gün muayenehaneme geldi. O zamanların çok meşhur ve yanına varmayı bırakın, randevu almak için bile ter dökülen bir genel cerrah hocamız vardı.
Eşinin rahatsız olduğunu söyledi. O cerrah hocamıza göstermemiz için yardım talep etti. Hocayı iyi tanıyordum. Aradım, söyledim yanına çağırdı bizi.
Hanımefendiyi muayene etti. Sonra beni yanına çağırdı ve teşhisini söyledi: “Alâeddin kardeşim, durum fena. Göğüsten başlamış tüm koltuk altını sarmış kanser.
Mutlaka vücudun başka yerlerinde de metastaz yapmıştır. Bu hastayı hiçbir şekilde ameliyat etmek istemem. Hekim olarak yapacağımız ilaçlar verip ömrünün son demlerini mümkün olduğunca ağrısız geçirmesini sağlamaktan ibarettir.”
Ben yıkıldım duyunca. Nasıl söyleyeceğim ki bunu Faruk Nafiz Beye. Eşinin üzerine titreyen, ona delice sevdalı bir adam. Kırılgan, duygulu, şair bir adam. Nasıl derim, nasıl söylerim? Ben o dev şairin koluna girip; “Gel biraz yürüyelim üstat” dedim. Bin dereden bin su getirir gibi anlatabildim acı tabloyu ona. Hiçbir şey söylemedi. Çıt bile çıkarmadı gitti.
Yıkıldı ama bir süre sonra hanımefendi vefat edince geldi esas yıkımı… Haftalar sonra yine geldi bana. Omuzları, avurtları çökmüş, gözleri kan çanağı bir halde. Cebinden katlanmış bir kâğıt çıkartıp açtı, uzattı. “Bunu yazdım. Bestelersen sevinirim” dedi ve yine çıktı gitti.”
Güftenin öyküsünü Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta anlatıyor