Ramazan Calay

Türk müziğiyle ilgilenen insanların ister amatör olsun ister profesyonel, yakından tanıdığı bir isim Ramazan Calay. Genç yaşına rağmen Türkiye’nin en iyi enstrüman yapımcılarından biri olan Ramazan Calay’ın haklı bir ünü var.

Adresi: Söğütlüçeşme Cad. Gazi Osman Paşa Sok. No:4 Osmanağa, Kadıköy/İstanbul
Telefonları: 0216 330 81 43 ve 0533 696 12 68

Önceleri kadın terziliği yapan 1973 doğumlu Ramazan Calay, ustasının “Sen bu ağacı çalacaksın” sözünü hiç unutmuyor.

Ancak bu genç yaşına rağmen elinden geçen ağaçlara emeğiyle ses veriyor.

Ramazan Usta’yla kendi atölyesinde konuştuk:

– Bu işe ilk olarak ne zaman ve nasıl başladınız?
– İlk olarak 1995 yılında askerliğimi tamamladıktan sonra bu işe başladım. O günden bugüne tam faal olarak 5 yıl çıraklık dönemim geçti, bunun son 3 yılına ‘tez’ diyorum ben, ustamın yanında kendi enstrümanlarımı yaptım. Sonra 1998 yılında kendi atölyemi kurdum o zamandan beri de burada, kendi atölyemde çalışmaya devam ediyorum.

– Siz alaylı mısınız, yoksa konservatuar eğitimi mi aldınız?
– Alaylıyım, ama ustam Mustafa Copçuoğlu İstanbul Teknik Üniversitesi Devlet Konservatuarı Enstrüman yapımı mezunu ve onun çevresi de konservatuardan olduğu için, onların içine girmiş oldum. Zaman içerisinde bu işi yapanların çoğunluğunun alaylı olduğunu gördüm. Benim de daha önce bu konuda hiç bir bilgim yoktu.

– Peki enstrüman yapımından önce mesleğiniz neydi?
– Daha önce iki mesleğim vardı; birincisi bayan terzisiydim, bir konfeksiyonda bayan üzerine çalışıyordum. Daha önce de mobilya iskeletleri yapmıştım. İlkokulu bitirdiğimden beri çalıştığımdan pek çok iş deneyimim oldu ancak ana mesleğim bu oldu arayışım içinde. Zaten en doğruyu bulduğumdan dolayı da oldukça memnunum.

– Ama hep el becerisi isteyen işlerde çalışmışsınız…
– Tabii ilk işim bir marangozun yanında çıraklık olduğu için, ağaca yatkınlığım oradan geliyor. Orada sakat kalma tehlikesi altında çalıştığım için ayrıldım ve tekstil alanına girdim. 8 yıl kadar tekstil alanında çalıştıktan sonra askere gittim ve askerden döner dönmez de bu işe başladım.

– Enstrümanlarını sadece tamir mi ediyorsunuz, yoksa aynı zamanda enstrüman imal ediyor musunuz?
– Bu konuda iyi bir ustanın yanında yetiştiğim ve onun yanında tüm ağaç enstrümanları gördüğüm için, tanburundan tut da kemanına kadar bütün enstrümanların yapımını gördüm. Bu benim için daha sonra büyük kolaylık oldu. Araştırmacı olduğum için, hiç görmediğim bir enstrümanı bile -yeter ki ağaç olsun- dile getirmeye çalışıyorum.

– Ancak genel olarak ud üzerine çalışıyorsunuz sanırım…
– Genel olarak ud ve lâvta üzerine çalışıyorum. Hatta lâvta yapımına ilk rüyamda görerek başladım. Zaten lâvta çok fazla kullanılmıyor ama bizim müziğimizde onun da bir yeri var onu da yavaş yavaş tekrar algılayacaklarını biliyorum.

– Lâvta bir Yunan çalgısı değil mi?
– Aslında lâvta orijinal Türk sazıdır ancak Yunanlılar bu işi daha çok icra etmişler onlara mal olmuş bu yüzden. Ama yerini biz hep ud ile kapattığımız için lâvta sazı hep ikinci planda kalmış. Nişabürek makâmımız dururken yerine rast makâmını kullanmamızla aynı şey aslında. “Ağaçsa yapamayacağım saz yok”

– Peki asla “yapmam” ya da “yapamam” dediğiniz bir enstrüman var mı?
– Ağaçsa yapamayacağımız saz yok. Ancak ağaç değilse, hiç işim olmaz diyorum. Çünkü, bir kere mekanik bizim işimizin dışına çıkıyor. Vaktim olursa yapmak istiyorum ancak şu anda ona zaman ayıramam.

– Genel olarak nasıl malzemeler kullanıyorsunuz?
– Genel malzeme olarak son dönemde ithal ağaç kullanımı moda olmuş durumda. Ancak, ben zaten o ağaçların rengi için gene bizim yerli ağaçlarımızın daha iyi sesler taşıdığına inanıyorum. Erik, ceviz -ki benim vazgeçilmez ağacımdır…

– Gül ağacı da sık kullanılıyor.
-Gül ağacı da gene yurt dışından gelen bir ağaç aslında. Pelesenk, abanoz gibi sert ithal ağaçları da genellikle tuş takımı, klavye ve akort için kulak yapımında kullanıyoruz. Ama normal şartlarda bana kalırsa en iyi enstrüman sesi veren ruh ve doku açısından bizim yerli ağaçlarımız.

– Yapımda kullanacağınız malzemelerinizi kendiniz seçiyorsunuz değil mi?
– Tabii, malzemeleri biz seçiyoruz. Malzeme olarak da dinlenmiş ve fırınlanmış ağaçlar üzerinde çalışıyoruz. Doku güzelliği, görsel güzelliği olan ağaçlarla çalışıyoruz.
– Bir müzisyen enstrüman almak istediğinde nelere dikkat etmeli?
– Türkiye’de bu konuda şöyle bir sıkıntı var: Enstrümanın yapımında kullanılan malzeme ve işçiliğe göre çok abartılı fiyatlar isteyen müzik evleri var. İnsanların bu konuda önce araştırma yapıp doğru zamanda doğru yerden doğru ustadan alışveriş yapmasını tavsiye ederim.

Bir müzikseverin çok para vermeden, ama çok kötü de bir enstrüman almadan da ilk başta bu işi aşkla öğrenebileceğinden eminim. Ondan sonra zaten idealine göre hareket edebilir.
– Kendiniz bir enstrüman çalıyor musunuz?
– Güzel bir soru! Ben enstrüman çalmıyorum ne yazık ki. Bütün enstrümanları çok yakından takip ederek arayı kapattığıma inanıyorum. Kendim çok iddialı değilim ama buraya gelen ustalar kulağımın çok iyi olduğunu söylüyorlar. Çok seviyorum müziği ve çok dinliyorum.

Türk müziğini sürekli araştırıyorum, neler yapılmış, bu zamana kadar neler tercih edilmiş. Enstrümanı çalmak ayrı, yapmak ayrıdır. Zaten bir yere kanalize olmanız lazım. Ben yapmayı seçtim; çalmak ayrı bir zaman, ayrı bir efor istediği için çok fazla bölünemezdim. Zaten eğer barsanız aynı anda hem çok iyi çalıp hem de çok iyi yapan usta çok az.

– Rahmetli Özay Gönlüm‘ün “Yaren” ismini verdiği kendine has sazı kendi tasarımıydı. Sizin de tasarımını yaptığınız bir enstrüman var mı?
– Kendi tasarımım olan sazım yok, ancak isteğe göre sazların tasarımında değişiklik yapıyoruz. Udun klavyesini isteğe bağlı olarak daha uzun yapabiliyoruz mesela.

– Son olarak, başınızdan geçen ilginç bir anınız oldu mu?
– Anlatabileceğim çok büyük bir olay olmadı ancak genel olarak insanlar beni gördüklerinde usta olduğuma inanmıyorlar! Atölyeme gelip “Ustan nerede?” diye soran çok oldu. Sanırım genç insanların bir şeyler yapabileceğine karşı bir inançsızlığımız var. 19.04.2006 – Gülay ÖzataKaynak: istanbul.edu.tr

Bir yanıt yazın