Asıl adı İsmail Aydın olan Âşık Dâimî, 1932 yılında İstanbul’da dünyâya gelmiş ve 17 Nisan 1983 tarihinde vefat etmiştir. 4 – 5 yaşlarında ailesiyle birlikte Tercan’a, buradan da asıl memleketi olan Kangal’a yerleşti.
2. Dünyâ savaşında, tekrar Tercan’a yerleşen İsmail Aydın, gördüğü bir rüya üzerine, “Âşık Dâimî” mahlasını kullanmaya başladı. Kendi ifadesine göre soyu, On İki İmam’dan İmam Rıza’ya dayanmaktadır.
Her iki dedesinin de saz şairi olmasının etkisiyle, küçük yaşta bağlama çalmayı ve âşıklık geleneğini öğrenmiştir.
İlk ustası, Âşık Davut Sulari‘dir. Yaklâşık 10 yaşında Davut Sulari’nin yanında çıraklığa başlayan Daimi, 2,5 yıl kadar birlikte dolaşarak; geleneğe, şiire ve türküye ilişkin bilgisini pekiştirmiştir.
Halk arasında İsmail Dâimî, Âşık Dâimî veya Dâimî Baba olarak da tanınan bu halk ozanımız, yaşadığı dönem içerisinde kendi çaldığı ve söylediği şiirleri ile halkın gönlünde yer etmiştir.
Âşık Dâimî’nin hayâtı anlatılıyor
İstanbul’un Fethi’nin 500. yıl dönümünde Behçet Kemâl Çağlar ile program yapan Âşık Dâimî, artık geniş kitleler tarafından sevilen ve tanınan bir şair oldu. Vatani görevini tamamladıktan sonra ise, 1961 yılında İstanbul’a yerleşti. Âşık Dâimî’nin İstanbul’a yerleşmesi ile birlikte, şiirlerinin muhtevası değişti.
Daha önce köyde yaşadığı dönemde çalıp söylediği şiirlerinde; dinî ve tasavvufî özellikler ağırlık taşımakta iken, kente yerleştikten sonra, toplumsal olaylardan etkilenerek, toplumsal içerikli şiirler yazmaya başladı.
Bu şiirlerinde halkın gören gözü, duyan kulağı ve söyleyen dili olmayı denedi. Kore Savaşı’nda ve Kıbrıs Çıkartması’nda, yurt ve millet sevgisini ifade eden şiirler söyledi.
Son zamanlara kadar sürüp gelen âşık edebiyatının önemli ve dikkate değer bir şairi olan Âşık Dâimî, şiirlerinde sadece kendi görüş ve düşüncelerini dile getirmekle kalmadı, aynı zamanda içinde yaşadığı toplumun bir aynası olmayı da tercih etti.
Şiirin kaybolmaya başladığı, duygusallık ve duyarlılığı istenilen düzeyde yansıtılmadığı dönemde Âşık Dâimî, şiir estetiği açısından da dikkate değer eserler vücuda getirdi.
Bu eserleri halkımız tarafından benimsenerek, neredeyse anonimleştirildi. Bu açıdan bakılınca Âşık Dâimî’nin şiirleri, günümüz şiirine de önemli malzemeler sağlayacak bir söz zenginliğine sahip oldu.
Hacı Bektaş Veli anma törenlerinin başladığı 1964’lü yıllarda, Hakka yürüyüşüne kadar (1983) her yıl Hacı Bektaş Veli’yi anma törenlerine katıldı ve bu törenlerde kendisine pir olarak kabul ettiği, Hacı Bektaş Veli ve onun felsefesine hizmet etti. Dâimî, Hacı Bektaş Veli’yi sevdiği kadar, Atatürk ve onun kurduğu Cumhuriyet’e bağlılığını, her vesile ile dile getiren bir ozandır.