Enderûnî Vâsıf, enderun’da yetiştiği yâni, çocukluğunda saraya alınarak eğitim, öğrenim gördüğü için Enderûnî (Enderûnlu) sıfatı ile anılmıştır. Asıl adı, Osman’dır.
Doğum tarihi bilinmiyor. Hâcegân sınıfına geçip Bolayır’da Süleyman Paşa ( Şehzade Süleyman) vakfının mütevellisi olduğu 1818 yılına kadar sarayda kalmıştır.
Bu arada III. Selim devrinden itibaren hünkâr başlalalığı, peşkir ağalığı, anahtar ağalığı, kiler ağalığı gibi oldukça yüksek saray hizmetlerinde bulunmuştur.
1824 yılında oldukça yaşlı iken İstanbul’da ölen Enderûnî Vâsıf’ın hayâtı hakkındaki bilgilerimiz yeterli değildir
Eserlerinin tamamı da elimize geçmemiştir. Keçecizade İzzet Molla tarafından düşürülen ve Vâsıf’ın mezar taşına da yazılan:
Mîr-i Vâsıf dem-i fevtinden olunca agâh
Yaktı asarını cân-ı ehibbâ gibi âh
beytinden anlaşıldığına göre, eserlerinin bir kısmını yakmıştır. Yakılan bu şiirlerin elimize geçenlerden daha açık açık olduğundan şüphe edilemez. Estetik değerleri açısından kayıp sayılmasa bile, o şiirlerin Enderûnî Vâsıf’ın çağındaki telâkki ve yaşantıya ışık tutması bakımından yakılmış olmalarına üzülmek gerekir.
Enderûnî Vâsıf kadar beğenilmiş ve yine Vâsıf kadar yerilmiş şâir sayısı pek azdır. Beğenilmiş diyoruz çünkü, Enderûnî Vâsıf’ın şarkılarının, şiirlerinin çağında büyük rağbet gördüğünü biliyoruz. Yerilmiş diyoruz çünkü, Vâsıf hem açık saçık eserleri yüzünden, hem de divan şiiri değer ölçüleri içinde iyi bir şâirde aranan niteliklere sahip olmamasından sık sık eleştirilmiş, beğenilmemiş, değersiz bir şair sayılmıştır.
Şayet dîvân şiirinin klâsik ölçüleri ele alınırsa, Enderûnî Vâsıf’a ikinci, hattâ üçüncü derecede bir şâirdir demekten başka çâre yoktur. Dili, sâde ama kusurlu, esprili fakat basittir. Teknik itinalı değildir. Hele bütün güzelliği yok gibidir. Vâsıf’in şiiri, çirkin fakat çarpıcı yanları bulunan bir sokak yosmasına benzer, ne kadar iyi giyinirse giyinsin, davranışları kibar muhiti içinde sırıtır. El öperken ayak çiğner. Bu yüzden de:
Ümid-i mağfiretle der-geh-i ihsanına geldim
Günâhım yüklenip mânend-i merkeb ya Resululldh
beytinde olduğu gibi çoğu zaman hezle kaçar ve dîvân’ şâiri için zevksizlik örnekleri teşkil eder. Madalyonun bir tarafı böyledir. Diğer tarafına gelince, Vâsıftaki kusurlar çoğu zaman bile isteyerek işlenmiş kusurlardır. Bunların en büyük kısmı şâirin yetersizliğinden ileri gelmez. Tuttuğu yolun, kişisel eğilimlerinin gereğidir.
Önce hatırlamak gerekir ki Vâsıf, Nedim ile Enderunlu Fazıl‘ın yolundadır. O, mahalleyi, sokağı, halkı dîvân şiirine sokmaya çalışan adamdır. Genellikle Vâsıf ın şiirinde, çağının orta tabaka insanının duyuşu, zevki, dili, kültürü, telâkkileri hâkimdir. Vâsıf, halk deyimlerine, günlük konuşma diline düşkündür.
Günlük hayât modasıyla, kumaş cinsleriyle, kadın – kız telâkkisiyle, binicilik, cirit, ok atma gibi spor deyimleriyle, kayığı, entârisi, yarım pabucu ve semt adlarıyla onun şiirinde yer alır. Esprilerin kabalığı da günlük hayâttan alınması sebebine bağlanabilir.
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın dediği gibi, Enderûnî Vâsıf’ın nitelikleriyle dîvân şiirimizde boy gösteren bir Hüseyin Rahmi Gürpınar müjdecisidir. Aşkı tamamen cismani aşktır. Karşımızda uçarı bir çapkın vardır. Enderûnî Vâsıf için amaç bu malzemeyi kullanmaktır. İşte bu şekilde Vâsıf halka yaklaştığı için şiirleri geniş kitleler tarafından okunmuş, sevilmiş, aranmış, şarkıları dilden dile dolaşmıştır.
Vâsıf ın halk şâiri olmak istemediğini belirtmek yersizdir. Çünkü o ne yaptı ise, sonuç olarak dîvân şiirinin sınırları içinde yapmıştır. Vâsıf, Nedîm yolunda ileri bir aşamadır.
Fakat Nedîm gibi zevk ve kültür süzgecini ustaca kullanamadığından sık sık zevksizliğe, bayağılığa düşmüş, estetik ölçüleri yitirmiştir. Ayrıca Nedîm kudretinde bir şâir de değildir. Ancak şiirlerine yazılan nazirelerin onunki kadar başarılı olamaması, Enderûnî Vâsıf’ın da orijinal bir yanı olduğunu gösterir. Kaynak: edebiyatsanat.com