Cenab Şahabettin, 1870 yılında Manastır’da dünyâya geldi. Binbaşı Sahabettin Bey’in oğludur. Babasının Pilevne’de şehit düşmesi üzerine ailece İstanbul’a geldiler.
İlköğrenimini Tophane’deki Mekteb-i Fey-ziye’de, orta öğrenimini ise, Eyüp Askeri Rüştiyesi ile Gülhâne Askerî Rüştiyesi’nde yaptı (1880).
Askerî Tıbbiye’den doktor yüzbaşı rütbesi ile 1889 yılında mezun oldu.
Dokuz ay sonra cilt hastalıkları ihtisası için Paris’e gönderildi. Dönüşte Karantina İdâresi’ne girdi. Mersin ve Rodos’ta çalıştı.
1897 yılında Sıhhiye müfettişi olarak Cidde’ye gitti. 1908 yılında Meclis-i Kebîr-i Sıhhiye (Sağlık Yüksek Kurulu) üyesi ve Umum Sıhhiye (Sağlık Hizmetleri) genel müfettişi oldu.
1904 yılında kendi isteği ile emekliye ayrılarak, Darülfünun Edebiyat Fakültesi’nde dil ve Osmanlı edebiyatı tarihi dersleri verdi.
1918 yılında I. Dünyâ Savaşı’nın sonlarına doğru Şam’a gitti. Savaştan sonra, Süleyman Nazif ile birlikte Hadisât gazetesini çıkardı. Tasvîr-i Efkâr gazetesi hesabına iki defa Avrupa’ya gitti.
Peyâm-ı Sabah gazetesinde Millî Mücadele aleyhinde yazılar yazdı. Zafer kazanılınca fikirlerinden döndü ise de, samimiyetine inanılmadığı için siyâsetten uzak ve yalnız yaşamaya mecbur kaldı.
Fransızca, ingilizce, Almanca, İtalyanca, Arapça ve Farsça bilen Cenab Şahabettin, 12 Şubat 1934 tarihinde beyin kanamasından öldü. Kabri İstanbul’da, Bakırköy Mezarlığı’ndadır.
Cenab Şahabettin’in ilk şiirlerinde, Muallim Naci, Recâizâde Ekrem ve Abdülhak Hâmid tesiri görülür. Bir kısmını saadet gazetesinde yayımladığı bu şiirlerini, daha sonra Tâmat adlı bir kitapta topladı. Paris’te bulunduğu yıllarda Fransız şiirini yakından tanıdı. Verlaine ve Malarme’yi inceledi. İstanbul’a dönüşünde kendine has üslûp ile yazılmış, pek çok bakımdan yeni olan şiirler neşretti.
Servet-i Fünun topluluğuna Katılarak bu grubun en iyi şâirlerinden oldu. Topluluğun dergisi olan Servet-i Fünun’da, Tanin ve Âşiyan’da, şiirlerinin yanısıra, seyahat yazılarını da yayımladı. Kalem dergisinde Dehhâk-ı Mazlum imzası ile mizahî yazıları, İçtihat ve Hak’da siyâsi makaleleri çıktı. Dil ve sanat anlayışı farklı olduğu için Tanzimat ve Millî edebiyat sanatçıları ile tartışmalar yaptı.
“Sanat, sanat içindir” anlayışına sahipti. Heceleri müzik düzeyinde uyumlu kullanmayı savundu. Tabiatı, renkleri, şekilleri ve hareketleri ile tasvir eden, ferdî duyguları anlatan, semboller ile yüklü yeni ve orijinal hayallerle dolu şiirler yazdı. Dili, divan şâirlerinin dilinden bile ağırdı. Yeni hayallerini, dilimizde çok kullanılmayan, Arapça ve Farsça’dan seçilmiş kelimeler ile anlattı. Şiirde âhenge fazla önem verdiği için, sâdece aruz veznini kullandı.
Şiir kitapları
- Tâmat (1887),
- Evrâk-ı Leyâl (Ölümünden sonra, S. Nüzhet Ergun tarafından, seçmeler yapılarak yayımlandı. Cenab Şahabettin’in Hayâtı ve Seçme Şiirleri (1935).
Diğer eserleri
- Hac Yolunda (Gezi yazıları, 1909),
- Âfâk-ı İrak (Gezi notları, 1915),
- Avrupa Mektupları (Şeyehat yazıları, 1919),
- Evrâk-ı Eyyam (Makaleler, 1915),
- Kadı Burhaneddin “Önsözü”
- Vilyam Şekspiyer