Kemâl Emin Bara

Hayâtı

Kemâl Emin Bara, 1876 yılında İstanbul’un Şehzadebaşı semtinde dünyâya geldi. Bahriye nazırlarından Mehmed Emin Paşa’nın oğludur.

Öğrenimine Bebek’teki bir ilkokula başladı ve Soğukçeşme Askeri Rüştiyesi’ne devam etti. Babasının görevle Kırklareli’nde bulunduğu sırada idâdiye devam ettiyse de bitiremedi.

Mehmed Emin Paşa Yemen’e tayin olunca o da ailesiyle birlikte oraya gitti. Ordu karagâhında levâzım teğmeni olarak çalıştı. 1897 yılında sağlık sebepleri ile istifa ederek Beyrut’a geldi.

Yarım kalan idâdi tahsilini Beyrut Fransız Kolleji’nde tamamladı. Orada bulunan Fransız Tıp fakültesine devam etti; fakat bitiremeden ayrıldı. Balkan Savaşı’nın patlaması üzerine, ordudaki görevine döndü ve subay olarak savaşa katıldı.

Çeşitli illerde Fransızca ve resim öğretmenliği yaptı. 10 Nisan 1957 tarihinde öldü ve Kozluca Mezarlığı’na defnedildi. Refika Hanımla evli olan sanatkârın iki erkek, bir kız çocuğu olmuştur.

Kemâl Emin Bara çok yönlü bir sanatkârdı. Sanat ve dil alanında kendisini yetiştirmiş Fransızca, Arapça, Farsça öğrenmişti. Tiyatro, resim, edebiyat alanında derin bilgisi vardı. Fransızca’dan Türkçe’ye oyunlar çevirmiş, senaryolar yazmış, tiyatro ve filmlerde bizzat oynamıştı.

İstanbul Şehir Tiyatroları’na çok emeği geçen bir kimseydi. Heykel bile yapmıştır. Aynı zamanda oldukça duygulu bir şâirdi. Yazdığı şarkı güftelerini gerek kendisi, gerekse diğer bestekârlar bestelemiştir.

Sözün kısası güzel sanatların her kolu ile ilgilenmesine rağmen hiçbirinde sebatlı olmadı. Müzik çalışmalarında belli bir hocası yoktur. Yemen’de bulunduğu yıllarda, orada posta – telgraf kâtibi olarak görev yapan Kanunu Hacı Ârif Bey‘den yararlandığını anılarında anlatır.

Bir bestekâr olarak olarak tekniği sağlam, duygulu, az ve güzel eserler besteledi. Bir peşrev, bir medhal, on beş kadar şarkısı gerçekten usta malı eserlerdir. Söz eserlerinin bazıları şarkı formuna örnek olarak gösterilebilir.

Ne yazık ki bestekârımız da İzmir’de bulunduğu yıllarda (1926 – 1927) günün modasına uymuş, Türk Mûsikisi’ne çok ağır bir dille hücum etmiş, kendi yazdığı yazılar ve verdiği konferanslarla kalmayarak öğretmenlik yaptığı okulun mûsiki öğretmenine de çirkin yazılar yazdırmıştır. İstanbul’a dönüşünden ve Arel‘i tanıdıktan sonra bu hareketlerinden vazgeçtiği söylenir.
Kaynak: eksd.org.tr

Bir yanıt yazın