Hayâtı
1801 yılında Tosya’da dünyâya gelen Kazasker Mustafa İzzet Efendi, Tosyalı Bostanîzâde Mustafa Ağa’nın oğludur. Annesi ise, İstanbul’da Tophane’deki Kaadirî dergahının kurucusu ve şeyhi İsmail Rumî Efendi’nin torunlarındandır.
Babasının ölümü üzerine annesi onu küçük yaşına rağmen, Istanbul’a göndermiştir. Burada bir akrabasının yardımı ile Fatih Başkurşunlu medresesine girdi. Dinî ilimler ve Arapça öğrendi.
Sesinin güzelliği ile dikkati çekiyor ve bu arada Kömürcüzâde Hafız Efendi’den de musiki meşkediyordu. Hat sanatını ve ney üflemeyi de öğrenmeye çalışıyordu.
Sultan II. Mahmud, İstanbul’da Bahçekapı’da kendi yaptırdığı Hidayet Camii’nde bir cuma günü Mustafa İzzet Efendi’yi dinlemiş, sesini çok beğenerek Galata Sarayı’na alınmasım emretmiştir (Yıl: 1819).
Üç yıl süren bir eğitim sonrası Enderün-ı Hümayün’a alınan Kazasker Mustafa İzzet Efendi, Silahdar Gazi Ahmet Paşazâde Silahdar Ali Bey’in (sonraları sadrazam Ali Paşa) kontrolünde eğitim ve öğrenimine burada devam etmiştir.
Büyük bestekar Şakir Ağa ile meşk eden, olağanüstü güzel sesiyle de mükemmel bir okuyuş üslübuna sahip Kazasker Mustafa İzzet Efendi, gittikçe artan şöhretiyle padişah huzurunda yapılan fasıllarda bulunmuştur.
Bu arada şunu da belirtelim ki, neyzen olarak da pek büyük bir başarıya ulaşmış, hatta virtüöz derecesinde bir neyzen de olmuştu. II. Mahmud, huzurunda yapılan Küme Faslı’nda sekizi hanende, ikisi neyzen, üçü kemanî, dördü tanburî olmak üzere on yedi müzisyen bulunmaktaydı.
İsimleri: Hanendeler; İsmail Dede Efendi, Dellalzâde İsmail Efendi, Şakir Ağa, Çilingirzâde Ahmed Ağa, Suyolcuzâde Salih Efendi, Kömürcüzâde Hafız Efendi, Basmacı Abdi Efendi.
Neyzenler: Meşhur hattat Mustafa İzzet Efendi, eşsiz musahib Saîd Efendi. (Sait Efendi, ney çalarsa da küme fasıllarında giriftzenlik edermiş.) Kemanîler: Beşiktaşlı Rıza Efendi, Mustafa Ağa (Şakir Ağa’nın kardeşi). Ali Ağa (Ferahnak Saz Semaîsi sahibi). Tanburîler: Numan Ağa, Zeki Mehmed Ağa, Keçi Arif Ağa, Necip Ağa. Hanende ve sazendeliğinin yanı sıra büyük bir hattat da olan bu değerli sanatkar, Talik hattı hocası ve adaşı olan Kazasker Mustafa İzzet Efendi’den (Yesarîzâde), sülüs ve nesihi ise Vasıf Efendi’den öğrenmiştir.
Enderun’da subay rütbesi sahibiydi; orduya geçmek arzusu reddedildi. Hacca gitmek istemesine de padişah, arzulamayarak izin verdi. 1829 yılı sonlarında kendisine bir maaş bağlandı ve saraydan ayrıldı.
Tasavvuf ilmine merak saran Kazasker Mustafa İzzet Efendi, nakşıbendî şeyhlerinden Kayserili Ali Efendi’ye kapılanmıştı. Onunla birlikte Hicaz’a, Hacca gitti. Mekke’ye geçerek nakşıbendî büyüklerinden Abdullah-ı Dehlevî’nin halîfesi Şeyh Mehmed Can Efendi’ye kapılandı; tarikatta bir hayli yol aldı.
Oradan Kahire’ye geldi ve 7 ay kadar burada kalarak Arap ilimlerini öğrenmeye çalıştı. İstanbul’a dönüşünde Mahmudpaşa’daki evinde yaşamaya başladı. Tasavvurla uğraşıyordu. Oysa ki bir ney virtüözü, çok güzel sesli bir hanende ve olağanüstü hat sanatkarıydı. Artık saraya da gitmiyordu. Bir cuma günü Bayezid camiinde, padişah kendisini dinlemiş ve yüzünü görmeden sesinden tanımıştır.
Görüşmek istediğinde de (Özbek Dervişi) kıyafetinde görünce çok kızmış ve Mustafa İzzet’i cezalandırmak istemiştir. Ancak musahib Saîd Efendi’nin yalvarmaları üzerine bundan vazgeçmiştir. Buna rağmen, Kazasker Mustafa İzzet Efendi’nin tutum ve davranışı padişahı çok üzmüştü.
Onu, hocası Kömürcüzâde Hafız Efendi’ye şikayet etti; İstanbul’dan sürmek istediğini söyledi. Bu kere de Kömürcüzâde’nin ricaları, yalvarmaları ile cezadan vazgeçen padişah: Bir daha gözüme görünmesin, diye irade etti.
Öğrencisine bu durumu anlatan Kömürcüzâde bir süre sonra tekrar padişahın huzuruna çıktı ve Mustafa İzzet’in pişmanlık duyduğunu, çok üzüldüğünü anlattı. Onun çok kudretli bir sanatkar olduğunu bilen padişah II. Mahmud, huzurda yapılacak ilk fasla katılması için emir buyurdu. Bundan sonra da padişahın ölüm tarihi olan 1839’a kadar saraya sık sık gitti, fasıllarda neyzen olarak bulundu ve pek çok hediyeler aldı.
I. Abdülmecid tahta çıktığı zaman Mustafa İzzet 38 yaşında ve Eyüp Sultan Camii hatibi idi. Abdülmecid, Laleli camii evkaf kaymakamlığım da bu sanatkara vererek gelirim artırmasını sağlamıştır. 1845 yılı Ocak ayında 2. imam olarak saraya alınan Mustafa îzzet Efendi, kısa bir süre sonra (Ser-Imam-ı Hazret-i Şehriyarî) baş imam oldu.
Selânik-Mekke-İstanbul payelerini almış, 1849 yılı haziramnda Anadolu Kazaskeri, Kasım 1849’da ise Rumeli Kazaskeri olmuştur. 1850 yılında veliahd şehzâde Abdülaziz Efendi’ye yazı öğretmenliği de yapmıştır. 1853 yılında baş imamlıktan ayrılmıştır.
Meclis-i Valay-ı Ahkam-ı Adliyye üyesi, Rumeli Kazaskeri, tekrar Meclis-i Vala üyesi, yine Rumeli Kazaskeri, Nakıybu’l Eşraf, Meclis-i Aliyye’ye memur (devlet bakanı) ve en kıdemli Kazasker olarak Reisü’l-Ulema olan, iyi bir devlet adamı, harika sesli bir hanende, virtüöz bir neyzen, dahî derecesinde hattat Mustafa İzzet Efendi, yedi padişah devrinde yaşamış, son yıllarım Bebek’deki yahsında geçirmiştir.
Orta boylu, şişmanca, mavi gözlü, sarılı-beyazlı kırçıl sakallı, daima güler yüzlü, son derece nazik, terbiyeli bir kişi idi. Eşi, öğrencisi büyük hattat Mehmet Şefik Bey’in teyzesidir. Ata, Tevfik ve Emine adında üç çocuğu olmuştur. 16 Kasım 1876 (Hicrî: 27 Şevval 1293) tarihinde ölmüş ve Tophane’de Kaadirî dergahı mezarhğına Şeyh îsmail Rumî’nin sol yanma gömülmüştür.
Mezarının baş ucundaki yazma taş, öğrencisi Muhsinzâde’nin eseridir. Ayak uçunda da süslemeli bir taş vardır. Mehmed Şefik ve Muhsinzâde Abdullah Bey’lerden başka: Abdullah Zühtü Efendi, İlmî Efendi, Vahdeti Efendi de hat öğrencileriydi.
Kazasker Mustafa îzzet Efendi’nin en meşhur hat eserleri
- Ayasofya’daki 7,5 metre çapında dev Hulefay-ı Raşidîn levhaları, yine
- Ayasofya’da kubbe kuşağındaki Nûr Ayet-i Kerîmesi,
- İstanbul Üniversitesi (eski Daire-i Umür-ı Askeriye) kapısının üstünde ve bahçeye bakan taraftaki talik kitabe,
- Bursa Ulu Cami’de iki büyük levha,
- Hırka-i Şerîf ve Kasımpaşa Camilerinde levhalar,
- Yahya Efendi türbesinde Nur Ayet-i Kerîme’si,
- Mısır’da Mehmed Ali Paşa türbesinde (Süre-i Dehr) ve talik tarih,
- 16 Kur’an,
- 15 Delailu’l-Hayrat,
- 30 En’am ve kasaid,
- 250’den fazla Hilye ve daha bir hayli sayıda levhalar.
Şairliği de olan bu üstün sanatkarın Keşfıı’l Arâb ve Avamil-i Mıı’arrebî adlı iki eseri ve istanbul Üniversitesi Kütüphanesi’nde kendi el yazısı ile bir güfte mecmuası bulunmaktadır.
Hüseyin Kutlu, Yrd. Doç. Dr. Adnan Çoban‘a anlatıyor: