Saz şairleri tarzındaki şiirleri ve nefesleriyle başarıya ulaşan, ömrünün son yıllarında ise hicivleriyle ün yapan Necdet Atılgan, bundan bir yıl evvel 18 Kasım 1965 tarihinde dünyâya gözlerini kapamıştır.
Şair, Yugoslavya sınırları içinde kalan Üsküp ilinin Kıratova ilçesinde 1907 yılında doğmuş ve 1912 yılında Balkan Harbinden sonra göçmen olarak ailesi ile birlikte Aydın’a gelerek yerleşmiştir.
İlk, orta ve lise tahsilini yaptıktan sonra İzmir’e gelmiş, daha sonraları Kırkağaç ve Soma’da öğretmenlik yapmış, bu sırada ilk şiirlerini İzmir’de çıkan Fikirler dergisinde yayınlamaya başlamıştır.
Daha sonra ölümüne kadar 40 bucakta nahiye müdürlüğü yapmış, ölümünden önce İstanbul’da Yeşilköy, Beyazıt, son olarak da Arnavutköy bucak müdürlüğü yaptıktan sonra görevi esnasında vefat etmiştir.
Merhum şairin bazıları bestelenmiş seçme şiirleri ile biyografisi, dergimizin 147 numaralı ve Ekim 1961 tarihli sayısında (cilt 7, Sf. 2519) şair Haşim Nezihi Okay tarafından, “Halk şiiri yazan aydın şairlerimiz; 3, Necdet Atılgan” başlığı ile yayınlanmıştır.
Aşağıya, şairin ölümü üzerine Hamdi Akalın tarafından yazılan ve Akbaba dergisinde yayınlanan, şairi hemen hemen bütün cephelerde ele alan yazıyı naklediyor, merhuma Tanrı’dan rahmet diliyoruz.
Zaman zaman Akbaba’da hicivleri ve mizah şiirleri çıkmış olan şair Necdet Atılgan ölmüş!.. İnanılması ne zor bir gerçek! Bu satırları, soyadı gibi, atılgan bir hiciv şairimizi kaybetmenin acısı içinde yazıyorum. Necdet, koşma tarzındaki şiirleriyle hece veznini iyi kullanan şairlerimizdendi. Mizah ve hicivde ise, hem aruzu kullanmıştır, hem heceyi…
Altmışına yaklaşan yaşına, şişman denebilecek vücuduna bakmaksızın o, hâlâ genç olmanın, hareketli olmanın şevki içindeydi. Hele tatlı mizahı, acı hicvi ile herkesin ilgisini canlı ve uyanık tutar, dosta, düşmana kendini sevdirirdi. Hiç dinmeyen bir ilham bolluğu içinde hayâtının son gününe, son dakikasına kadar sanat heyecanını kaybetmiyen Necdet’in, şiirimizde ve hiciv alanında daima hatırlanması gereken bir yeri bulunduğuna inanıyorum.
Şu bir tek koşuması bile onun ne kadar içli bir şair olduğunu gösterir:
Önünde diz çöküp ona içimi açmak istiyorum, açamıyorum. Yanıp yakılırım diyerek, ondan kaçmak istiyorum, kaçamıyorum!
Bu sevdâyla gönlüm viran bağ gibi. Hicran hastasıyım, derdim dağ gibi, ateş-i aşkımı bir çerağ gibi saçmak istiyorum, saçamıyorum.
Feleğin yıkmalı meyhanesini, taşlara çalmalı peymanesini, mihman olmak için, dost hanesini açmak istiyorum, açamıyorum.
Bir şaşkına döndüm, bilmem nideyim? Halimi kimlere ayan edeyim?
Bir başka diyara uçup gideyim. Uçmak istiyorum, uçamıyorum.
Hicivlerine gelince: O da büyük pirimiz Eşreften feyzalmıştır. Bunların bazıları yayınlanamaz. Öylesine açık saçık şeylerdir.
Bazıları da “Zülf-ü yare” dokunur. Galiba bundan dolayı ağzı yanmış olacak ki şöyle diyor: “Nerden eserse essin, rûzigâre dokunma, Yar zülfüne dokun da, zülf-ü yâre dokunma!”
O, böyle söyler ama, yeri gelince huyundan vazgeçmez, tekrar kaleme sarılır. Sonra yazdıklarını en yakın dostlarına okur, kendisi de uzun uzun gülerdi!
Bu keskin kalemin yumuşacık, ipek bir kalbi vardı. Bir güzel şiir okunurken, bir duygulu beste söylenirken, kaç kere gözlerinin bulutlandığım görmüşümdür. Aruzun tellerinden kopmuş şu tek mısra bile, onun ne ince bir gönül adamı olduğunu gösterir: “Ekmekle oynamak ne demektir, bilir misin?”
Necdet Atılgan’ın bütün ömrü Anadoluda, bucak müdürlüklerinde geçmiştir. Son vazifesi de buydu. Aravutköy bucak müdürlüğü.. Onbeş gün kadar önce, Akbaba’ya son uğrayışımda, arkadaşlara, acı acı gülerek: “Talihe bakın talihe” demiş… Kuruçeşme’ye döndükten sonra Akıntıbunu’na geldik!” Gözlerim yaş içinde onu anarken, bütün bizden önceki kuşağı ağlatmış bir romanın adı geldi kalemimin diline: Zavallı Necdet! Yazan : Hamdi AKACIN
Şairimiz ile ilgili olarak bu sayfadaki bilgileri paylaşan sayın Bülent Utin‘e teşekkürlerimle. Sâlih Bora
Verilen bilgi ve bu duygulu paylaşım için emeği geçenlere teşekkür ediyoruz… Şairimizin ruhu şad olsun, kaybı erken olmuş. Tekrar teşekkürler, saygılar.