Türkler, İslâm öncesinde olduğu gibi İslâm sonrasında da, doğum, sünnet, evlilik, ölüm vs. gibi hayâtın hemen her safhasında mûsikîden azami derecede istifade etmişlerdir. Özellikle büyük itina gösterdikleri din hayâtlarında mûsikîye geniş ölçüde yer vermeleri, zamanla kendine mahsus birtakım özellikleri bulunan ve “Türk din mûsikîsi” olarak adlandırılan bir mûsikî türünü ortaya çıkarmıştır.
Bu mûsikînin sahip olduğu özelliklerin başında ise, “eser bestelenmesinde uyulması gereken beste kalıpları” manasına gelen formlar gelmektedir.
Bu formların neler olduğu ve ne gibi özellikleri taşıdığı hakkında bilgi sahibi olmak, hiç şüphesiz icra edilen dini mûsikî eserlerini daha da anlaşılır kılacaktır.
Türk din mûsikîsi, 2.500 yıllık Türk mûsikîsinin iki ana şubesinden birini teşkil etmektedir. Diğer şube olan Lâ-dîni Türk musikisinden, güfte, tavır, form vb. gibi yönlerden ayrılan ve kısaca; “Türkler’in, kendi dini yaşayışlarıyla İslâm’ı uzlaştırmaları sonucu ortaya çıkardıkları bir mûsikî çeşidi” demek olan Türk din mûsikîsinin daha geniş bir tanımı şöyle yapılmaktadır:
“Hz. Peygamber (s.a.v.) ve sahabenin tatbikatı ile İslâm tasavvufunun görüşleri doğrultusunda ortaya çıkan Türkler’deki dini hayât, zamanla camilerde, tekkelerde ve çeşitli tarikat toplantılarında yapılan ibadet ve zikir esnasında, birtakım vesilelere binaen ve çeşitli kaideler çerçevesinde icra edilen bir mûsikîyi meydana getirmiş, buna da Türk din mûsikîsi adı verilmiştir.
Türk din mûsikîsi formları ikiye ayrılmaktadır
Müslüman Osmanlı – Türk toplumunun büyük bir itina ile yaşayıp yaşattığı dinî hayât içerisinde gelişen Türk din mûsikîsi, oldukça geniş bir form yelpazesine sahip olmuştur.
Cumhuriyet dönemine kadar, câmi, tekke, saray, konak vb. gibi mekanlarda büyük bir zevkle icra edilen Türk din mûsikîsi formları, cumhuriyetin ilanından sonra, özellikle de bu fomların yoğun olarak icra olunduğu ve büyük mûsikîşinasların yetiştiği tekke ve zâviyelerin kapatılmasının ardından – her ne kadar mûsikîye özel ilgi duyan kimseler ile üstün mûsikî bilgisine sahip imam ve müezzinler tarafından icra edilip muhafaza edilmeye çalışılmışsa da- giderek unutulmaya başlamıştır.
Aynı zamanda Türk kültürünün temel taşlarından birini de teşkil eden dini mûsikî formlarının yeniden canlandırılması için alınması gereken bazı tedbirlerin olduğu kanaatindeyiz.
Bu tedbirleri de; dini mûsikî formları üzerinde repertuar çalışmaları yapmak suretiyle bu formlara ait eserleri, mümkün olduğunca notalarıyla birlikte tespit etmek; günümüze ulaşan eserler için güzel okuma yarışmaları düzenlemek; Türk din mûsikîsine yeni eserler kazandırmak için ödüllü beste yarışmaları düzenlemek; özellikle câmilerde görevli olan imam ve müezzinlere ciddî manada dinî mûsikî eğitimi vermek; Devlet Konservatuvarları bünyesinde dinî mûsikî bölümleri açmak ve bu suretle, Türk dinî mûsikîsinin ameli ve nazarî eğitimini bilimsel zeminlerde yapmak şeklinde sıralamamız mümkündür. Dr. Yavuz Demirtaş – Kaynak: ktp.isam.org.tr