Kâr-ı Nâtık Formu (Edebî)
“….Klâsik mûsikîmizin beste şekilleri içinde kârın en büyük formdaki sözlü eserlere verilmiş bir isim olduğunu, muhtelif makamlarda bestelenmiş bu kârların bend, terennüm, miyanhâne gibi kısımlardan meydana geldiğini belirtmiştik.
Şu halde bu kâr kelimesine ilâve edilmiş olan (nâtık) sıfatı, kâr ile kârı-ı nâtık arasında ne gibi bir fark meydana getiriyor? Nâtık kelimesi bilindiği gibi (söyleyen, bildiren) manasına geliyor. Şu halde acaba kâr-ı nâtıklar r neyi söylüyor, neyi bildiriyor?»
“Eski bestekârlarımız besteleyecekleri eserin güftelerini Divan Edebiyatı şâirlerimizin kasideleri, gazelleri, rubâileri, murabba’ gibi dörtlü, muhammes gibi beşli, müseddes gibi altı mısralı şiirleriyle şarkı şeklinde yazdıkları eserler arasından seçmişler ve bunlardan kâr, beste, ağır ve yürük semaî, şarkı gibi beste şekilleri adı altında sözlü mûsikî eserleri vücûda getirmişlerdir.
Divan Edebiyatı şâirlerimiz düşünce, duygu ve hayâl unsurlarıyla ördükleri şiirlerinde eskinin birçok ilim ve sanat eserini birer kaynak olarak ele almışlar, bu arada mûsikîmizin terimlerinden, mânâ elastikiyetinden geniş ölçüde yararlanarak türlü edebî sanatlarla değerlendirilmiş mesnevî şeklinde şiirler meydana getirmişlerdir. En eski bir sözlü beste şekli olan kâr ile kâr-ı nâtık arasında şu fark vardır:”
“Genel olarak kârların yapılarındaki bend, terennüm, miyanhâne bölümlerinde bestekâr melodiyi bölüş ve anlayışında serbesttir. Halbukî kâr-ı nâtıklar bize âdeta bir makam panoraması, bir makam resmi geçiti seyrettiren eserlerdir.
Bunlar birbirine halkalanmış makamların melodik seyir ve hareketini en ustalıklı bir şekilde ve küçük cümleler halinde bize bildirirler, tanıtırlar. Ayrıca güfte hangi makamla terennüm ediliyorsa, o makâmın ismi de güfte içinde geçer ki, kâr-ı nâtıkı kârdan ayıran en önemli fark da budur. Bir örnek verelim:”
Rast getirüb fend ile seyretdi hümâyı
Düştü o dem hâtıra bir Beste Rehâvî
Şûle gerek nağme-i Nikrîz’e girerken
Vardı gönül Pençgâh’e etdi karar.
Anda durub eyledi Mâhûr’u temâşâ
Dümderellellâ ile gösterdi Nevâ’yı
Şevk ile uşşâk’a varub bu dil-i mecnûn
Eyledi tanbûr ile bir nağme Bayatî
vb. ki tam yirmi dört mısralı olan bu güftenin her mısraı, içlerinde adı geçen yirmi dört makamla bestelenmiştir. Şüphesizdir ki, bu modülasyon sağanağı arasında makamların geçiş bakımından birbirine olan uzaklık ve yakınlık nisbetleri gözönünde tutulmuş ve bunlar birbirine pek maharetle bağlanmıştır. Bazı Kâr-ı nâtık güfteleri içinde makamlardan başka ritm adları da zikredilmiştir. Buna da bir misâl verelim:
Rast geldim merg-i zâr içre o şûh-i Dilkeş’e
Bir usûl ile edüb der Çenber etdim râm anı
Bir Rehâvî nağme-i dil-sûze âgâz eyle kim
Def gibi Devr-i kebîr ile döne çarh-ı denî
Nağme-i Nlkrîz’den kaçmaz görüb cânâneyi
Bir Hafif âgâz ile çekdim usûl ten teni
vb. görülüyor ki, bu güftenin beyitlerinin ilk mısralarında rast, rehâvî, nikrîz gibi makamlar; ikincilerinde de çember, devr-i kebîr, hafif gibi ritim isimleri geçmektedir. Bu kâr-ı nâtıkta yalnız makam çeşidi değil, ayrıca ritm çeşitliliği de vardır. Her makam çenber, devr-i kebîr, hafif gibi büyük usûllerle tarif edildiğine göre, bu kâr-ı nâtıkın muhtelif makamlarla işlenmiş kısımları küçük cümleler halinde değil daha uzun melodik cümlelerle belirtilmek istenmiştir.”
Bütün bunlardan anlaşılacağı gibi kâr-ı nâtıklar makam ve usûllerin tarifi açısından önemli bir beste formudur. Bu bakımdan serbest bir form olan fihrist taksimlere benzer. Mûsikîmizi öğrenmek ve incelemek isteyenlerin bunlardan birini ya da birkaçını bilmek zorunda olacağı kendiliğinden ortaya çıkar. Nota yazısının popüler olmadığı dönemlerde, bu tür besteler sayesinde makamlarımızın birçoğu unutulmaktan kurtulmuştur denebilir.
Mûsikî literatürümüzde çok sayıda kâr-ı nâtık bestesi vardır. Bunların en ünlüleri Hatîb Zâkirî Osman Efendi ile Hamamîzâde İsmail Dede’nin bestelemiş olduğu kâr-ı nâtıklardır. Bu iki eserde Osman Efendi on beş, Dede Efendi ise yirmi dört makâmı tarif etmiştir. Zekâi Dede’nin evsat usûlünde bestelediği eserin otuz altı, Ahmed Avni Konuk’un yüz on dokuz beyitlik rast kâr-ı nâtıkında yüz on dokuz makam, Refik Fersan’ın kâr-ı nâtıkında ise kırk dokuz makam tarifi vardır.
Bunlardan başka Hâfız Şeyda Dede’nin on sekiz beyitlik hüzzam kâr-ı nâtıkı ile Manisalı Âlim Efendi’nin hicaz devr-i kebîr eserini sayabiliriz. Divan Edebiyatı çerçevesinde kâr-ı nâtık sözleri yazan şâirler yetişmiştir. Bu gibi eserler kendi beste yapısında çeşitli makamları tarif etliği halde, başladığı makamda bittiği için o makâmın adını alır.
Kaynak: guzelsanatlar.gov.tr